Pages

  • Ana Sayfa
instagram facebook linkedin

ÖTEBERİL


  • Size 1 ile 2'nin hikayesini anlatacağım.

     

    1 + 2 = 3 sonucuna ulaşmayı bekler çoğumuz. Hikayemizdeki 2 dahil. 

     

    Hatta o biraz karmaşık biraz da felsefik düşünür (belki de öyle düşünmez, bilemeyiz, bunu 2'ye sormamız gerek). Der ki içimde 1'i de barındırıyorum, sadece kendi başıma değilim, hatta yanyana geldiğimizde yeni bir şeyler oluşuyor, ne o 3, ne değişik ne güzel bi şey. 3'le alır oynar, evirir çevirir, kartopu yapar, kardan adam yapar, konfeti yapar 1'er 1'er yağdırır. Başında kavak yelleri bir 2.

     

    Hikayemizdeki 1 ise der ki ben birim bir taneyim. Öyle biriciktir ki kimse onun içinde yer alamaz bir rakam olarak. Düşünsenize 1'den 1 eksiltemezsiniz, o zaman her şeyi yutar, o da olmaz. 1'in aklı fikri alıp başını dolaşmak, keyfi isterse toplanmak isterse bölünmek ama en güzel en heyecan vericisi olarak çarpmaktadır aklı fikri. 

     

    Koşar gider bi gün başka rakamların yanına. Der ki müthiş bi çarpma işlemi olacak bu. 4'e gider, 7'ye gider, 9'a gider... 1 x 4 dener, sanıyor ki dünyalar değişecek, 1 x 7 der, bakar efsaneler olacak mı, hadi bi de 1 x 9 yapalım der. Her birinde ne 4 ne 7 ne de 9 rakamlığından hiçbir şey kaybetmez, artmaz çoğalmaz, sonuç hiç değişmez.

     

    1 biricikliğinin etkisindedir ama çarparken etkisiz eleman olduğunun farkında değildir.


    2 ne mi yapıyor? Hala konfeti yağdırıyor. Rüyalarında..


    Continue Reading

    Bu yazımda regl dönemine dair birkaç şeyden kısaca bahsedeceğim. 

    Regl kelimesinin Fransızca anlamı (régle) düzen, kural, kadınların ay haliymış. Latince regula "kural, düzen, cetvel" sözcüğünden dönüşmüş. Düzenli ay halinde olma. 1 aylık döngüde aydaki dönüşüm gibi kadın bedeninde de dönüşüm.  

    Bir tür sağlıklı olma hali bu kanamalar ancak halk arasında hastalanmak, kirlenmek vs gibi dillendiriliyor ki düşünmeden veya toplum baskısı nedeniyle düştüğümüz hatalardan biri. Her ay üremek için vücudun hazırlanması, döllenmemiş yumurtanın her ay bozularak dışarı atılması süreci sizin sağlıklı yumurtalara sahip olduğunuza dolayısıyla doğurganlığınızın olduğuna bir işaret. Her ay bu süreci düzenli yaşıyoruz ve aslında hasta olmuyoruz. Sadece o dönemin getirdiği ağrı, acı, ruh durumu vs kötü hissettiriyor o kadar. Kirlenmek olarak da adlandırmıyorum. Parmağı ya da kolu kesilip kanayan ve aman tanrım kirlendim ben diyen bir insan görmedim. 

    Bu dönemde hormon seviyemdeki dalgalanmalar sinirlerimi alt üst etmekle kalmayıp yakınımdakilere de türlü şekillerde sıçrayabiliyor. Genel anlamda hayatımda kendi sesimi duyma ve dinleme alışkanlığım bir yaşa kadar olmadı. O bir yaştan sonra kendimi dinleyip duyduklarımdan biri regl dönemi değişimlerimin nasıl olduğu, öncesi/sonrasıydı. Yani "şu an kimseye tahammülüm yok kendime bile hatta şu sürekli miyavlayan kedim de neden sürekli miyavlıyor, oha ben böyle hissetmezdim, bi dakika bugün ayın kaçı? haa şimdi oldu. Dur bakalım şu an östrojenim yerlerde o yüzden." der oldum. Şöyle bir şey var ki "haa sen reglsin ondan böylesin, aman sana dokunulmaz" şeklinde iletişim koparan ifadeler bahaneler insanı daha da delirtiyor. Karşımdaki tarafından anlaşılmadığımı hissetmek kötü. "Bu aralar kırılgan olabilir misin, sonra yine konuşalım mı" yaklaşımını bekliyor insan.

    Bir de Gizem Onay Luna'yı takip etmeye başladım, Instagram hesabında gördüğüm bu grafiği sevdim. Sistem şöyle çalışıyormuş: 

    🔴 1. hafta

    1. günden (adetinizin birinci günü) 7. güne

    Östrojen düşük bir başlangıç yapar, ama günden güne yükselir- ve romantizme olan ilginiz de artar. Potansiyel bir partnere daha çok dikkat edebilirsiniz ve bu kişiyle iletişim kurmanın yollarını düşünebilirsiniz. 

    🔵 2. hafta

    8.günden yumurtlamaya kadar olan dönem (8-16.günler arası)

    Döngünün bu haftasında östrojen yüksektir ve yükselmeye devam eder- bu da romantizm arzunuzu döngüsel bir zirveye çıkarır! Böyle günlerde çekim duyduğunuz birinin hayatınızın aşkı olduğuna kendinizi ikna edebilirsiniz. Libidonuz da baya yüksektir!

    🔷 3.hafta

    Yumurtlamanın ertesi günü başlar ve 8 gün sürer

    Östrojen düşmeye ve progesteron yükselmeye başladığından, östrojenden kaynaklanan yüksek neşe ve optimizm kaybolmaya başlar. Sonuç olarak; ilgilendiğiniz kişinin kusurlarını daha net görmeye başlarsınız, “hormon gözlükleri” kalktığı için artık bu kişi 2.haftanızda olduğu kadar fiziksel olarak karşı konulamaz değildir ve onu düşünmek sizi o kadar yükseltmez- tüm bunlar da bu kişi için olan yoğun duygularınızın sakinleşmesini sağlar. 

    ⚫️ 4.hafta

    Döngünüzün son 6 günü

    Östrojen artık iyice düştüğünden sabır ve optimizim seviyeniz de onunla birlikte azalır. Bu durum yalnızca ilgilendiğiniz kişinin kusurlarını müthiş bir netlikle görmenize yaramaz, aynı zamanda tam bir oyunbozandır.

    Yani diyorum ki, kendimizi duyalım dinleyelim keyfine varalım.

    Uzun süredir YouTube üzerinden Kadın Kanalı'nı izliyorum. Kadınlarla ilgili herhangi bir konuda kısa süreli konuşmalar yapıp videolar paylaşıyorlar. Bir de Erkek Kanalı var, Kadın Kanalı ile arkadaş. Oradaki bir bölümü de izlemenizi öneriyorum. Regl nedir, o dönemde neler yaşanır ve nasıl davranmak daha güzel iletişim sağlar anlatmışlar. 15 dakikalık tatlı bir bölüm. Kadınların Özel Günleri

    Son olarak, geçenlerde yarım saatlik bir Netflix belgeseli izledim. Hindistan'da çekilen bu belgeselde reglin insanlar arasında nasıl bir tabu olduğu ve insanların ön yargıları anlatılıyor. Zaman içinde ped üretimi yapan bir makine tasarlayıp yüksek miktarda üretime geçip satış yaparak ekonomik olarak güçlenmeye başlayan kadınların hikayesi Period. End of Sentence. 

    Son olarak, Damak'ın bütün çikolatalarını çok seviyoruuuuummm 🍫🍫🍫🍫🍫🍫🍫🍫🍫

    Continue Reading

    Veee geldi onbirayın kraliçesi Eylül. 

    Eskiden enerjim sürüklenir giderdi Eylül'le birlikte çünkü artık güneş olmaz, gri bulutlar gelir, kasvetlidir günler, yağmur yağar, evlere kapanırız vs ve Beril mutsuz olurdu. Ben diyim zamanın getirdiği olgunlaşma sen de yaşlanıyorsun yusuflar gelmiş, son bikaç yıldır Eylül kasvet yerine farklı duygular hissettirmeye başladı bana. 

    Gökyüzü bulutlanır, gün batarken güneşle bulutların oyununu izlemek, o doğal tablo büyük hayranlık ve huzur verir. Bi de yağmurlar başlar ki yağmurla sessizleşen ortalığın sesini dinlemeyi sever oldum. Aceleyle koşa koşa kendini yerlere atan damlaların pıtırtısı sanki sadece damlalar ve ben varmışız gibi heyecanlandırmaya başladı beni. Bi de kedim Oreo'yu. O da camdan damlaları izlemeyi seviyor.

    Sonbaharla birlikte doğadaki dönüşüm kalbimi ayrı güzel çarptırır oldu. Yaprakların renk değişimi, kırmızı, turuncu, sarı tonlarına dönüşürkenki çıtır çıtır hali ve tüm bu dönüşüme yakından şahit olabilmek.. hatta sonbaharı yaşamak isteyen insanlar belediyelerinden sokakları süpürmemesini ister oldu. Böyle tatlı insanlar var.

    Yazın verdiği bi rehavet var. Hiçbir şey yapmak istememek, tek rakibimin ağustosböceği olması gibi. Eylül'le birlikte, yani havaların bozmasıyla demeliyim de güneş dinlenmeye çekilmiş diyelim, yapmak istediklerimi, planlarımı hayata geçirmek, yeni kararlar almak için bir itici güç gibi geliyor. Sınavlara haftalar öncesinden başlayacağım sözündeki istek ve heyecan gibi :) sonu öyle olmasın tabi. 

    Eylül’de can dostumun yaş dönümü gelir 🎆🎊🎋

    Starbucks'larda pumpkin spice latte çıkar ☕🍂🍃 (bu cümleyi yazdığımda PSL Eylül ayında kesin çıkıyor mu diye Google'ladım, karşıma çıkan şu yazıyla aşırı heyecanlandım. Ben tammm bir hedef kitleyim. Net.)

    Havaların tatlı serinliğiyle birlikte üstüme aldığım ince trikonun yumuşak dokusunu ve kokusunu içime çekerim. Cozy kavramı yavaş yavaş kendisini hissettirir. Bulunduğum ortamın rahatlığı, sıcaklığı, temiz kokusu, ışığının loşluğu, üstümdeki rahat ve yumuşak giysiler, kafamdaki rahat ve yumuşak düşüncelerle geçireceğim keyifli anları arar severim.  

    Sıcak kahve içmeyi severim. Soğuk kahve daha hızlı biten, ferahlama getirmesi beklenen, misyonlu içecek. Sıcak kahveyse asla bitmesin istediğim, sohbet boyunca sıcacık kalsın, yudum yudum içeyim istediğim bir içecek. Yaşasın sıcak kahve mevsimi.

    Eylül Süryanice Aylül kelimesinden gelirmiş ve üzüm veya üzüm mevsimi demekmiş. E mecbur üzüme daha çok düşeceğiz J

    Minnoş ev kedimle dünyama Eylül bunları getirecek umarım. Kimlerin hayatına neler getirecek acaba...

    Sevgi saygı sepet sepet 🍃🍎

    Continue Reading

    Eskiden hayat daha güzeldi... mi acaba? 

    Daha samimi ve güven dolu insan ilişkileri, daha yavaş geçen zaman, daha az koşturma, stres ve yorgunluk ve hastalık vs.. 

    Bulunduğum t anından geçmişteki bir t1 zamanını değerlendiriyorum. 


    Kendimi sıklıkla bu mor kafanın yerinde buluyorum. Kapsama alanıma giren çok sayıda ve çeşitte girdi var:


    ✋Gelişim (zihinsel sağlık, meditasyona dair yeni deneyimler, fiziksel sağlık, tüketebileceğim yeni yiyecekler, gıdaların içerikleri ve etkileri, spor çeşitleri vs.), 


    🚀Teknolojik beyin yanmaları. Her gün gelişmeler, yeni ürünler hizmetler, teknoloji kullanım biçimleri, dünyada nelere çözümler sağlanıyor, 


    💣Günlük haberler, çoğunluğu olumsuz hisler yaratan, güzel haber duyunca ağlama isteği yaratacak kadar sinir sistemimizi altüst eden olaylar olaylar, 


    🎒Geçim kaygısı, yaşam güdüsü, bugünü nasıl tamamlarım, yarın ne yaparım, sonraki günlere ne yatırım yapmalıyım yapabilirim planlamaları, 


    💭İnsan ilişkileri, arkadaşlıklar, alıp verememeler ya da verip öylece kalakalmalar, tilkilerin ormanda yaşayan hayvanlar olmaktan öte insan zihninde de bazı fonksiyonlarının olduğunu deneyimlemek ama kendi kafamda sincap ve tavşanların örgütlenmiş olması,

    diye gidiyor..


    O mor kafayken eski fotoğrafları açıp dalıp gidiyorum. Farkında olmadan fazla açılınca kıyıya geri dönmesi de yorucu oluyor. Şu yıllarda bu varmış, bunu yapıyormuşum ne güzel, şu insanlar varmış hayatımda (ya da bi varmış bi yokmuş). Tamam ama so what? O zamanları yaşadım öğrendim geride kaldı.


    Bugün zihnimi yoran ve günün sonunda kendimi yıpranmış hissetmeme neden olan çokça şey (girdi) o t1 zamanında yoktu ya da bir şekilde kapsama alanımda değildi. Kimyasal maruziyet diye bir kavram vardır, kimyasal maddeye maruz kaldığınızda etkisinin ölçülebilmesi için bazı alt kavramları düşünmek gerekir, maruziyetin türü, süresi ve dozu/düzeyi de etkilidir. Onun gibi bi şey. 


    Ayrıca olayları t anındaki algılama biçimimle t1 anındaki çok farklı. İnsanlar değişmez deniyor peki. Buna karşın insanlar yaşar, analiz eder, dener, hata yapar, bi daha dener, alışkanlıkları evrilir, kısacası deneyimler ve dönüşür. Nasıl ki evrim devam ediyorsa bir insanın da ömrü boyunca bireysel evrimini sürdürmesi bence gerekir. Ben öyle tercih ediyorum :))) 


    Eskiden hayatı güzel bugünse daha az güzel hissediyor oluşumun temelinde teknolojinin olduğunu düşünmeden edemiyorum. Bi dolu veri yağıyor üstüme üstüme. Her şeyden haberdar olmalı, her biri hakkında bir fikrim olmalı, bir kısmını hafızama yerleştirmeli, yerleştirmeli, yenisine yer açmalı, yeni veri kaynağı olmalı, üstüne de paylaşmalı, paylaşmalıyım.


    Sosyal varlıklar olarak bizler birbirimizle sürekli (ve artık çoook farklı kanallar üzerinden) etkileşim içindeyiz. Tabi ortalık bu kadar kaynarken yaşam mücadelesi mevzuu sertleşti. There will be blood. Hayatta kalmak için release the kraken! Düzensizlik ve kaos var olduğumuz zaman boyunca devam edecek görünüyor. t1 zamanında bugünkü kadar yoğun etkileşim altında değildim, bugünkü beyin yanmalarım doz ve algı değişimim nedenli. 


    Yani konuyu kısaca özetleyecek olursam (buradaki anlam kaymasına dikkat çekmek istiyorum, kısaca özetlemek diye bir şey yoktur sevgili okur, özet zaten mevzunun kısasıdır, ben bilerek bu hatayı yapayım siz yapmayın); bugünden geçmişe bakıp dalıp gidip sonsuz özlemler, pişmanlıklar, keşkeler, geçmişe dönmek istiyorumculukları bırakarak bugüne gelmek, kendinin ve sahip olduğun imkanların ve potansiyelinin farkına varabilmek yaşamın karı olacaktır. Bir sabah yatağımızda sıkıntılı rüyalarımızdan uyanıp kendimizi dev bir kendimize dönüşmüş olarak bulmayacağız elbet. Elimizdekinin bugün olduğunu unutmadan rüyalarımızdan uyanmak pek tatlı olur.


    Bu da kendime motivasyon notum olsun. Arada blogumu stalklarken açıp okurum.


    Sevgi saygı sepet sepet🍀

    Continue Reading

    Hedefimden sapmışım. Hem de 1 ayı geçmiş sapışım. Periyodik olarak yazı yazma hedefim yoldan çıkmış, uzay boşluğuna doğru yol alırken... arada blog mahallesine gelip bakıp çıktım, sapık gibi kendi blog sayfama bakıp bakıp sessizce çıktım yine. Yazasım gelmiyor. 

    Buralarda yokken varsa yoksa örgü ördüm. Amigurumi siparişlerimi tamamladım büyük ölçüde. Bir sonraki yazım da o konuda olur umarım. 


    Güneşin sıcak ısrarı karşısında beynim de vücudum da pelte. Ne kitap okuyorum, dergi karıştırıyorum, blog hikayelerine konsantre olabiliyorum, ne spor yapıyorum sağlıklı besleniyorum, ne aldığım online eğitim ve kursları tamamlayabiliyorum, ne film izliyorum, ne de yazmak için bir konuya karar verebiliyorum. Karar versem de hakkında araştırma yapsam da dolu dolu bir içerik oluştursam da keşke de keşke.. Uzay boşluğunda süzülüyorum. 

    Ağustos böceğinden bile öğreneceklerim var o derece su muhallebisi kıvamındayım. Kendime suç ortağı arıyorum. Yaz ayları herkese gevşer gönül yayları tadı veriyor mu?

    Continue Reading

    Dün Postcrossing’den bir eposta aldığımda biraz da Postcrossing anlatayım dedim. 8 gün sonra Postcrossing 15.yıldönümünü kutlayacakmış. Bana da diyor ki posta kutunun yanında kartlarınla birlikte fotoğrafını bizimle paylaş ve yayınlayalım, 15. Yılımızı birlikte kutlayalım.

    Ben de bana ulaşan ve en sevdiğim kartpostalların birkaçıyla posta kutumun başında poz verdim. Neticede gidip atabileceğim bir kutu yok. Bu kare şimdi sitelerinde.



    Öncelikle Postcrossing nedir?

    Postcrossing dünya genelinde rastgele insanlara tek seferlik gerçek kartpostal gönderme ve rastgele insanlardan tek seferlik gerçek kartpostal alma sistemidir. Bir anlamda eski alışkanlıklarımızı yaşatmak da diyebiliriz.

    Ben yaklaşık 4 yıldır  Berillium kullanıcı adıyla üyeyim. Bugüne kadar 38 kartpostal gönderip 41 kartpostal aldım. Finlandiya, Çin, Almanya, İtalya, Hollanda, Polonya, Portekiz, Rusya, Tayland, Amerika gibi gibi. Kartlarda yemek tarifleri, şiirler, o ülkenin hatta o şehrin o anki hava durumu, gönderen kişilerin hayattaki hedefleri, meslekleri, severek yaptıkları uğraşlar, varsa evcil hayvanlarıyla ilgili yazılar var bana ulaşan kartpostallarda. 

    Postcrossing haritam

    Nasıl çalışır?

    Postcrossing adresinden ücretsiz üyelik başlatmalısın.  

    Önce profilini oluşturmalısın. Burada ne tür kartpostalları sevdiğini, sana ait bilgileri ve iletişim adresini kaydetmelisin. 

    Adres konusunda yaşadığım bir talihsizliği anlatmak istiyorum. İlk başlarda ev adresimi vermiştim, Kartal İstanbul, ancak hiç kartpostal gelmedi, sanırım kayboldu. Kartal PTT'yi birkaç kere aradım belki gelmiş ve orada bekliyordur diye ama hiçbir yerde yoktu. Belki de hiç gelmedi emin değilim. Sonra iş adresimi verdim, Levent İstanbul. Sonra kartlar tıkır tıkır yağmaya başladı. İş yerlerinin olduğu muhitte posta dağıtımı daha dikkatli yapılıyor galiba. 

    Sistem her giriş yaptığında farklı dilde sana “merhaba” diyor bu çok keyifli. Mesela bu yazıyı yazdığım an ekranda görüntülediğim merhaba Maori dilinde Kia ora.

    Kartpostalları kitapçılardan veya sahaflardan alabilirsin. Sahaflardaki kartlar pahalı olabiliyor şimdiden uyarmak isterim. Son zamanlarda sevimli ev eşyaları satan yerler de sevimli kartlar satabiliyor. Ayrıca yurtdışına gittikçe kartpostal almaya özen gösteriyorum. Giden arkadaşlarım oldukça onlardan da istiyorum. Beni tanıdıkları için ne tür kartlara bayılırım biliyorlar :)

    Göndereceğin kartpostalların elindeyse şimdi sistemden rastgele adres istemelisin. 

    Gelen profile girip ne tür kartpostallar almak istediğini okumanı öneririm. Kimisi zarf içinde kart almaktan hoşlanmayabiliyor, pullar zarf yerine kartın üzerinde yapışık olsun isteyebiliyor veya pulsuz, üzerinde damgalı kart almak istemeyebiliyor. 

    Sistem o karta özel bir ID veriyor, kartın üzerine bu numarayı yazmayı unutmamalısın, böylece kartpostalı teslim alan kişi bu kodu sisteme işliyor böylece kartının ulaştığının teyidini vermiş oluyor. Gönderdiğin kart alıcıya ulaşıp ID kodu sisteme işlendiğinde sana bir eposta geliyor, "Hurray! Your postcard to ... arrived." diye. Kişi sana bir teşekkür notu yazmış olabiliyor. Aynı şekilde sen de bir ülkeden kartpostal aldığında bu ID numarayı işlemelisin. Dilersen sen de bir teşekkür notu yazabiliyorsun buraya.

    Başlangıçta sistem düşük sayıda kart gönderme izni veriyor (sanırım 5 civarıydı). Kart gönderip almaya başladıkça bu sayı yavaş yavaş artmaya başlıyor. Kart gönderdikçe kart alma hakkın doğuyor. Pul ve zarf konusunda dikkatli olmanı öneririm. Kartpostal göndermenin ve almanın güzelliği bu zaten, üzerinde mis gibi pullarla gelmesi. Herkes için daha çok mutluluk nedeni :) Ofiste çalışırken bazen adıma kartpostallar geliyor, o an öyle mutlu oluyorum ki, koşa koşa alıyorum kartlarımı, bir heyecan nereden gelmiş neler yazıyor okuyup bitiyirorum.


    Kartpostala istediğin ne varsa yazabilirsin. İster şiir, ister yemek tarifi ister şarkı sözü ya da resim çizebilirsin sen de. Tabi ortak bir dil var, İngilizce hazırlamalısın kartlarını. 

    Sonra güzel güzel pulları yapıştırıp sana en yakın PTT’nin yolunu tutmalısın. PTT’den de pul alabilirsin veya şuradan satın alabilirsin: Filateli

    Yurtdışına herhangi bir kart gönderim ücreti Ekim 2019'da 5.50 TL'ye çıkmıştı, o zamandan bugüne değişen çok şeyin olmamasını umuyorum. Yani kartın üzerine 5.50 TL'lik pul yapıştırman yeterli. Kartlarını postaladıktan sonra yapman gereken şey beklemek :) 

    Burası öyle keyifli bir platform ki 100’lerce hatta 1000’lerce kartpostal alış verişi olanlar var ve kimisi duvarlarını bu kartpostallarla doldurmuş. Aldığım kartpostallar böyle benim de. Gösterimde olan tiyatro oyunlarının tanıtım broşürünü gönderenler oldu, hatta bir yazar kitabı için hazırlanan ayraçtan bana da göndermişti.

    Postcrossing blog’da okuduğum bir hikaye var. Marina profilinde diyor ki, bana sizden bir anı olacak şekilde ipler, yünler gönderin. Dünyanın dört bir yanından 60 ülkeden Marina’ya bu ipler yağıyor. Sonra bu parçalarla 10 metrelik upuzun bir atkı örüyor ve adı arkadaşlık atkısı oluyor. Dünyanın her yerinden minicik minicik toplananlarla aslında herkes biraraya gelmiş buluşmuş oluyor.

    Pandemi nedeniyle kartpostal trafiğime bir süreliğine ara verdim. Sanırım 2021’de devam edeceğim.

    Buralarda kartpostal alıp gönderenler varsa hikayelerini okumak isterim. Bahsetmeyi unuttuğum detaylar olabilir, soruların olursa yanıtlarını içerecek şekilde bu yazımı düzenleyebilirim.

    Sevgi saygı sepet sepet..

    Continue Reading

    Başladığım işi yarım bırakamam ;)

    🎧 Bugün bir şarkı listesi yapalım. En sevdiğin film müziklerinden oluşan bir liste şahane olur. 

    2 farklı yayınla birlikte hafızama kazınan, bayıldığım şarkılardan bahsedeceğim.

    İlki en az 1 yıl boyunca döndürüp döndürüp dinlediğim bir liste. Filmin adı Across the Universe. 

    Strawberry Fields Forever karesi

    Filmi kaç kere izledim hatırlamıyorum. Filmdeki iki karakterin aralarındaki çekim beni de filme çekti kaç kere. Müzikler The Beatles şarkılarının coverlarından oluşuyor. Müdavimi olduğum zaman boyunca güne başlarken, derse giderken, dersten çıkarken (demek ki üniversite zamanımda izlemişim) en çok da otobüs beklerken kafamda yankılanan sözler:

    Is there anybody going to listen to my story

    All about the girl who came to stay?

    She's the kind of girl

    You want so much, it makes you sorry

    Still you don't regret a single day

    Ah, girl, girl.....

    Bu paragraf izlemeyenler için filmin konusunda dair bir özet içeriyor: Liverpool’dan yola çıkıp kayıp babasını aramak üzere New York’a giden Jude, yolunun Lucy ile kesişmesi üzerine, kendini savaş karşıtı protestoların ve rock’n roll temelli bir hayatın ortasında bulur. Jude ve Lucy, 1960’larda, rehberleri “Dr. Robert” (Bono) ve “Mr. Kite” (Eddie Izzard) eşliğinde, ilham perilerinin kol gezdiği Greenwich Village’dan, sokaklarında isyan bayrakları dalgalanan Detroit’e uzanan dönemin savaş karşıtı ruhunun parçası olurlar. Jude’un kardeşi Max’in Vietnam’a gitmesi çifti üzerinde dolaştıkları pembe buluttan indirip başka gerçekleri keşfetmeye zorlar.

    Bu link de faydalı olabilir: https://www.otekisinema.com/across-the-universe/

    Önerim önce mutlaka filmi izleyin, sonra playlistte yüzmeye başlarsınız.

    Tüm liste de böyle:

    Girl baya dilime yapıştı, I want to hold your hand, strawberry fields forever ve hey Jude da iyice kazınmış zihnime çıkmıyor 😊

    1.   "Girl" — Jude

    2.   "Helter Skelter" — Sadie

    3.   "Hold Me Tight" — Lucy, Molly, and Prom Night singers

    4.   "All My Loving" — Jude

    5.   "I Want to Hold Your Hand" — Prudence

    6.   "With a Little Help from My Friends" — Max, Jude, and Dorm buddies

    7.   "It Won't Be Long" — Lucy and Students

    8.   "I've Just Seen a Face" — Jude

    9.   "Let It Be" — Gospel singer, Jojo's brother, and Church choir

    10. "Come Together" — Pimp, Bum, Mad Hippie, Jojo, and Prostitutes

    11. "Why Don't We Do It in the Road?" — Sadie

    12. "If I Fell" — Lucy

    13. "I Want You (She's So Heavy)" — Max, Sadie, Prudence, Uncle Sam, and Soldiers

    14. "Dear Prudence" — Sadie, Jude, Lucy, and Max

    15. "Flying" (instrumental) — The Secret Machines

    16. "Blue Jay Way" — The Secret Machines

    17. "I Am the Walrus" — Dr. Robert

    18. "Being for the Benefit of Mr. Kite!" — Mr. Kite

    19. "Because" — Lucy, Jude, Max, Sadie, Prudence, and Jojo

    20. "Something" — Jude

    21. "Oh! Darling" — Sadie and Jojo

    22. "Strawberry Fields Forever" — Jude and Max

    23. "Revolution" — Jude

    24. "While My Guitar Gently Weeps" — Jojo and Jude

    25. "Across the Universe" — Jude (interwoven with "Helter Skelter")

    26. "Helter Skelter (Reprise)" — Sadie (interwoven with "Across the Universe")

    27. "And I Love Her" (brief extract incorporated into the orchestral score during the "Across the Universe"/"Helter Skelter (Reprise)" sequence, also sung by McCoy in a deleted scene)

    28. "Happiness Is a Warm Gun" — Max, Bang Bang Shoot Shoot nurses, and Soldiers

    29. "A Day in the Life (Instrumental)" — Jeff Beck

    30. "Blackbird" — Lucy

    31. "Hey Jude" — Max, Jude's mother, Children and Immigrants

    32. "Don't Let Me Down" — Sadie and Jojo

    33. "All You Need Is Love" — Jude, Sadie, Prudence, Max, and Jojo

    34. "Lucy in the Sky with Diamonds" — Bono and The Edge (end credits)


    Diğeri ise Orange Is the New Black dizisinin giriş müziği You’ve Got Time. 

    7 sezonluk bu dizi kadınların hapishanede başlarından geçenleri ele alıyor. Her bir karakterin ayrı geçmişi, farklı özellikleri var ve birbirleriyle etkileşime girdiklerinde transformers'ı oluşturabiliyorlar. En can alıcı kısımlar zaten kadınların ya birbirlerine yaptıkları ya da hapishane yönetimi veya eyalet yöneticileri aracılığıyla sistemin kadınlara yaşattığı eziyeti, ırkçılığı ele alıyor, hatta ölümle sona eren hikayeler içeriyor. Amerika’da Mayıs ayı sonunda yaşanan ırkçı cinayeti aklıma bu dizideki bu hikayeyi getirdi. Dünyanın her yerinde insanın yaptığı ayrımcılık sadece ölüm getiriyor başka hiçbir anlamı yok. Konumuza dönecek olursak dizinin giriş müziğini nerede duysam gözümün önüne hapishane üniforması turuncusu ve dizinin ana karakterlerinden Piper geliyor.

    Böylece hem dinleme hem izleme önerileri vermiş oldum. Bu ara yeni dizi arayanlara önerilir efendim.

    Sevgi saygı sepet sepet🎈🍀

    Continue Reading

    Meydan okuma serisi devam ediyor.

    7. Hangisini tercih edersin? Gün doğumu ya da gün batımı ?

    Aklıma ilk gelen Before serisi oldu. İzlememiş olanlar için çok kısa bilgi; yönetmen Richard Linklater 3 farklı zamanda (hem farklı yıllar hem günün farklı zaman dilimlerinde) ve şehirde iki karakterin hikayelerini Before Sunrise (1995), Before Sunset (2004) derken Before Midnight (2013) filmleriyle karşımıza çıkarıyor. İzleyenler içinse gerçekçi ol, romantikliği bırak diyorum.

    Pekiii Beril bu meydan okumada hangi kutuyu seçecek acaba?

    Gerçekçi ruhumla devam ediyorum, gün doğumunu görebilmek için çok erken saatte uyanık olmam gerekir ki bu konuda iddialı olamıyorum. Görevim gün olsaydı sanırım birçok canlı kendi rutininden sapma riski yaşardı hep :) Gün batımını görebilmek ve yaşayabilmek daha kolay olduğundan gün batımını daha çok seviyor olabilirim. Bir de artık her şey olmuş bitmiş, bana sayfayı kapatma görevi kalmış, onu da olması gerektiği gibi yapardım.

    Peki konuya duygularımı da serpiştirerek bakayım. Günün doğumu, yeni başlangıçlar, bilinmeyenin, gizemli olanın karşıma çıkarabileceği fırsatlar, yeni ve temiz gün. Gökyüzü renklenmeye başlıyor, doğa uykusundan uyanıyor (ben hala uyuyorum), bir heyecan bir telaş. Gün batımı, evli evine köylü köyüne. Yaşananlar yaşandı, olması gerekenler ve gerekmeyenler oldu bitti. Güldük eğlendik ağladık üzüldük, çiçeklerimiz açtı ve kapandı. Artık hoş bir veda zamanı. Sesler de giderek azalıyor. Gökyüzü mavinin tonlarını gördü, artık güneşin şov zamanı. Sarı, turuncu, kırmızının her tonu. Araya giren bulutlar da nasibini alıyor, onlar da kızarıyor, kızarmış bulut aman tanrım aklıma lokma tatlısını getirdi. Düşünerek bile kilo alabilirim sanırım.

    Gün batımı kutusunu tercih ediyorum. Günün getirdiklerini yaşadıktan sonra durulma, dinlenme, izleyip hayran kalmayı daha çok seviyorum. Gün doğumuna içimden hoşgeleceksin diyorum. Bu yazıyı yazarken nedensiz bir heyecan hissediyorum, şu an. Sanki gün benim ve az sonra doğacağım ya da batacağım ve görenleri hayran bırakacağım. Şimdi soru: acaba gün de böyle heyecanlanıyor mudur yoksa amaan günlük rutinim bu, alıştım artık mı diyordur :) 

    Continue Reading
    Newer
    Stories
    Older
    Stories

    Başka Yerlerde De Yazıyorum

    blog sözlük

    Hakkımda

    Hakkımda
    Sırt çantama hoşgeldiniz. Bazen birkaç parçayla düşerim yola, bazense fazlasıyla bir şeyler bulunur çantamda. Rengarenk kalemler, mini mini defterler, yara bantları, ağrı kesiciler, parfümler, kitaplar diye gider.. her derde deva.. Böylece çıkarım öteberimle türlü türlü yollara..

    En Sonkiler

    Yazılarım

    • ►  2024 (2)
      • ►  Şubat 2024 (1)
      • ►  Ocak 2024 (1)
    • ►  2023 (4)
      • ►  Haziran 2023 (2)
      • ►  Mart 2023 (1)
      • ►  Ocak 2023 (1)
    • ►  2021 (5)
      • ►  Kasım 2021 (1)
      • ►  Ekim 2021 (2)
      • ►  Nisan 2021 (1)
      • ►  Ocak 2021 (1)
    • ▼  2020 (18)
      • ▼  Ekim 2020 (1)
        • 1 ile 2'nin hikayesi..
      • ►  Eylül 2020 (2)
        • Ay başı ay sonu ay aman
        • Onbirayın head of'u
      • ►  Ağustos 2020 (2)
        • t anları
        • Ne de güzel su muhallebisi kıvamı!
      • ►  Temmuz 2020 (1)
        • Postcrossingcilik
      • ►  Haziran 2020 (6)
        • Girl
        • Gün de böyle heyecanlanıyor mudur?
      • ►  Mayıs 2020 (5)
      • ►  Nisan 2020 (1)
    • ►  2018 (4)
      • ►  Eylül 2018 (2)
      • ►  Nisan 2018 (1)
      • ►  Ocak 2018 (1)
    • ►  2017 (3)
      • ►  Eylül 2017 (3)

    İzleyicilerim

    Etiketlerim

    • gezilerim (8)
    • meydan okuma (8)
    • içimden gelen (7)
    • işte bunlar hep deneyim (5)
    • merhaba (3)
    • Belçika (2)
    • Brüksel (2)
    • Göç (2)
    • sevdiğim şeyler (2)
    • aftersun (1)
    • minimalizm (1)
    • sağlık (1)

    Neler Okuyorum

    Beril's books

    Şeker Portakalı
    it was amazing
    Şeker Portakalı
    by José Mauro de Vasconcelos
    Amok Koşucusu
    it was amazing
    Amok Koşucusu
    by Stefan Zweig
    Cesur Yeni Dünya
    really liked it
    Cesur Yeni Dünya
    by Aldous Huxley
    Yeni Soyadının Hikâyesi
    really liked it
    Yeni Soyadının Hikâyesi
    by Elena Ferrante
    Böyle Buyurdu Zerdüşt
    liked it
    Böyle Buyurdu Zerdüşt
    by Friedrich Nietzsche, Murat Batmankaya

    goodreads.com

    İletişim Kurmak İsterseniz

    Ad

    E-posta *

    Mesaj *

    Created with by BeautyTemplates

    Back to top