Pages

  • Ana Sayfa
instagram facebook linkedin

ÖTEBERİL

  • Başladığım işi yarım bırakamam ;)

    🎧 Bugün bir şarkı listesi yapalım. En sevdiğin film müziklerinden oluşan bir liste şahane olur. 

    2 farklı yayınla birlikte hafızama kazınan, bayıldığım şarkılardan bahsedeceğim.

    İlki en az 1 yıl boyunca döndürüp döndürüp dinlediğim bir liste. Filmin adı Across the Universe. 

    Strawberry Fields Forever karesi

    Filmi kaç kere izledim hatırlamıyorum. Filmdeki iki karakterin aralarındaki çekim beni de filme çekti kaç kere. Müzikler The Beatles şarkılarının coverlarından oluşuyor. Müdavimi olduğum zaman boyunca güne başlarken, derse giderken, dersten çıkarken (demek ki üniversite zamanımda izlemişim) en çok da otobüs beklerken kafamda yankılanan sözler:

    Is there anybody going to listen to my story

    All about the girl who came to stay?

    She's the kind of girl

    You want so much, it makes you sorry

    Still you don't regret a single day

    Ah, girl, girl.....

    Bu paragraf izlemeyenler için filmin konusunda dair bir özet içeriyor: Liverpool’dan yola çıkıp kayıp babasını aramak üzere New York’a giden Jude, yolunun Lucy ile kesişmesi üzerine, kendini savaş karşıtı protestoların ve rock’n roll temelli bir hayatın ortasında bulur. Jude ve Lucy, 1960’larda, rehberleri “Dr. Robert” (Bono) ve “Mr. Kite” (Eddie Izzard) eşliğinde, ilham perilerinin kol gezdiği Greenwich Village’dan, sokaklarında isyan bayrakları dalgalanan Detroit’e uzanan dönemin savaş karşıtı ruhunun parçası olurlar. Jude’un kardeşi Max’in Vietnam’a gitmesi çifti üzerinde dolaştıkları pembe buluttan indirip başka gerçekleri keşfetmeye zorlar.

    Bu link de faydalı olabilir: https://www.otekisinema.com/across-the-universe/

    Önerim önce mutlaka filmi izleyin, sonra playlistte yüzmeye başlarsınız.

    Tüm liste de böyle:

    Girl baya dilime yapıştı, I want to hold your hand, strawberry fields forever ve hey Jude da iyice kazınmış zihnime çıkmıyor 😊

    1.   "Girl" — Jude

    2.   "Helter Skelter" — Sadie

    3.   "Hold Me Tight" — Lucy, Molly, and Prom Night singers

    4.   "All My Loving" — Jude

    5.   "I Want to Hold Your Hand" — Prudence

    6.   "With a Little Help from My Friends" — Max, Jude, and Dorm buddies

    7.   "It Won't Be Long" — Lucy and Students

    8.   "I've Just Seen a Face" — Jude

    9.   "Let It Be" — Gospel singer, Jojo's brother, and Church choir

    10. "Come Together" — Pimp, Bum, Mad Hippie, Jojo, and Prostitutes

    11. "Why Don't We Do It in the Road?" — Sadie

    12. "If I Fell" — Lucy

    13. "I Want You (She's So Heavy)" — Max, Sadie, Prudence, Uncle Sam, and Soldiers

    14. "Dear Prudence" — Sadie, Jude, Lucy, and Max

    15. "Flying" (instrumental) — The Secret Machines

    16. "Blue Jay Way" — The Secret Machines

    17. "I Am the Walrus" — Dr. Robert

    18. "Being for the Benefit of Mr. Kite!" — Mr. Kite

    19. "Because" — Lucy, Jude, Max, Sadie, Prudence, and Jojo

    20. "Something" — Jude

    21. "Oh! Darling" — Sadie and Jojo

    22. "Strawberry Fields Forever" — Jude and Max

    23. "Revolution" — Jude

    24. "While My Guitar Gently Weeps" — Jojo and Jude

    25. "Across the Universe" — Jude (interwoven with "Helter Skelter")

    26. "Helter Skelter (Reprise)" — Sadie (interwoven with "Across the Universe")

    27. "And I Love Her" (brief extract incorporated into the orchestral score during the "Across the Universe"/"Helter Skelter (Reprise)" sequence, also sung by McCoy in a deleted scene)

    28. "Happiness Is a Warm Gun" — Max, Bang Bang Shoot Shoot nurses, and Soldiers

    29. "A Day in the Life (Instrumental)" — Jeff Beck

    30. "Blackbird" — Lucy

    31. "Hey Jude" — Max, Jude's mother, Children and Immigrants

    32. "Don't Let Me Down" — Sadie and Jojo

    33. "All You Need Is Love" — Jude, Sadie, Prudence, Max, and Jojo

    34. "Lucy in the Sky with Diamonds" — Bono and The Edge (end credits)


    Diğeri ise Orange Is the New Black dizisinin giriş müziği You’ve Got Time. 

    7 sezonluk bu dizi kadınların hapishanede başlarından geçenleri ele alıyor. Her bir karakterin ayrı geçmişi, farklı özellikleri var ve birbirleriyle etkileşime girdiklerinde transformers'ı oluşturabiliyorlar. En can alıcı kısımlar zaten kadınların ya birbirlerine yaptıkları ya da hapishane yönetimi veya eyalet yöneticileri aracılığıyla sistemin kadınlara yaşattığı eziyeti, ırkçılığı ele alıyor, hatta ölümle sona eren hikayeler içeriyor. Amerika’da Mayıs ayı sonunda yaşanan ırkçı cinayeti aklıma bu dizideki bu hikayeyi getirdi. Dünyanın her yerinde insanın yaptığı ayrımcılık sadece ölüm getiriyor başka hiçbir anlamı yok. Konumuza dönecek olursak dizinin giriş müziğini nerede duysam gözümün önüne hapishane üniforması turuncusu ve dizinin ana karakterlerinden Piper geliyor.

    Böylece hem dinleme hem izleme önerileri vermiş oldum. Bu ara yeni dizi arayanlara önerilir efendim.

    Sevgi saygı sepet sepet🎈🍀

    Continue Reading

    Meydan okuma serisi devam ediyor.

    7. Hangisini tercih edersin? Gün doğumu ya da gün batımı ?

    Aklıma ilk gelen Before serisi oldu. İzlememiş olanlar için çok kısa bilgi; yönetmen Richard Linklater 3 farklı zamanda (hem farklı yıllar hem günün farklı zaman dilimlerinde) ve şehirde iki karakterin hikayelerini Before Sunrise (1995), Before Sunset (2004) derken Before Midnight (2013) filmleriyle karşımıza çıkarıyor. İzleyenler içinse gerçekçi ol, romantikliği bırak diyorum.

    Pekiii Beril bu meydan okumada hangi kutuyu seçecek acaba?

    Gerçekçi ruhumla devam ediyorum, gün doğumunu görebilmek için çok erken saatte uyanık olmam gerekir ki bu konuda iddialı olamıyorum. Görevim gün olsaydı sanırım birçok canlı kendi rutininden sapma riski yaşardı hep :) Gün batımını görebilmek ve yaşayabilmek daha kolay olduğundan gün batımını daha çok seviyor olabilirim. Bir de artık her şey olmuş bitmiş, bana sayfayı kapatma görevi kalmış, onu da olması gerektiği gibi yapardım.

    Peki konuya duygularımı da serpiştirerek bakayım. Günün doğumu, yeni başlangıçlar, bilinmeyenin, gizemli olanın karşıma çıkarabileceği fırsatlar, yeni ve temiz gün. Gökyüzü renklenmeye başlıyor, doğa uykusundan uyanıyor (ben hala uyuyorum), bir heyecan bir telaş. Gün batımı, evli evine köylü köyüne. Yaşananlar yaşandı, olması gerekenler ve gerekmeyenler oldu bitti. Güldük eğlendik ağladık üzüldük, çiçeklerimiz açtı ve kapandı. Artık hoş bir veda zamanı. Sesler de giderek azalıyor. Gökyüzü mavinin tonlarını gördü, artık güneşin şov zamanı. Sarı, turuncu, kırmızının her tonu. Araya giren bulutlar da nasibini alıyor, onlar da kızarıyor, kızarmış bulut aman tanrım aklıma lokma tatlısını getirdi. Düşünerek bile kilo alabilirim sanırım.

    Gün batımı kutusunu tercih ediyorum. Günün getirdiklerini yaşadıktan sonra durulma, dinlenme, izleyip hayran kalmayı daha çok seviyorum. Gün doğumuna içimden hoşgeleceksin diyorum. Bu yazıyı yazarken nedensiz bir heyecan hissediyorum, şu an. Sanki gün benim ve az sonra doğacağım ya da batacağım ve görenleri hayran bırakacağım. Şimdi soru: acaba gün de böyle heyecanlanıyor mudur yoksa amaan günlük rutinim bu, alıştım artık mı diyordur :) 

    Continue Reading

    İlham kaynaklarımla devam ediyorum meydan okuma serisine.

    6. Son günlerde sana ilham veren ne okudun, izledin, gördün ya da dinledin? İster listele, ister tek tek anlat. Senin yaratıcılığına kalmış. 

    Bir kitap.. 6 ay içinde okuduğum bir kitap ilham kaynağı oldu bana. Kurtlarla Koşan Kadınlar – Clarissa Pinkola Estés yazarı, Hakan Atalay çevirmenliğinde. Okuduğum masallar, masalların analizleri ve verilen önermeler, yaşadığım kapitalist ve sömürü odaklı dünyanın altını çizerken biliçaltımda nelerin nasıl kodlandığına ve kabul gördüğüne dikkatimi çekti. Her konuda içimdeki doğal sese ve hislere kulak vermem, içimde var olan gücü kabullenmem ve kullanma cesareti göstermem noktasında bana güç ve ilham verdi. Beni uzun soluklu bir düşünme haline soktu. Okunması kolay bir kitap değil, sindire sindire sayfaları çevirmeyi gerektiriyor. Farklı yaşlarda tekrar okunası kitaplardan.

    Bir şarkı.. Mevsim Çiçekleri. Her dinlediğimde o andan, o saniyeden itibaren her şeyi yapabilirmişim, her şey çok güzel olacakmış enerjisi ve motivasyonu sağlıyor bana. Modum düşük olduğunda, keyfim keyfine göre bir yerlere kaçtığında, başımda kavak yelleri eseceğine başıma yağmur bulutları üşüştüğünde bilinçli olarak dinliyorum. İlhamdan ziyade yaşam enerjimi yeniliyor. 

    Korona günlerinde güneşten ilhamlanmak

    Sonra devamı geliyor, çalma listem Evrencan Gündüz’ün diğer şarkılarıyla dönmeye devam ediyor. Kendine has tarzı olan insanlara ve işlere pozitif ayrımcılık yapmayı seviyorum, ilgimi merakımı hep cezbediyor.

    Bir blog.. Blogumda yeniden yazı yazmaya kısa süre önce döndüm. İsteğim sadece yazmak. Özgürce. Konu kısıtı olmadan ancak derya deniz yayılmadan bir çerçevede aklımdakileri hayalgücümü de katarak yazıya dökmek, bunu yaparken göze güzel görünebilecek görsellerle desteklemek ve okumak isteyenlerle paylaşmak. Bu konuda bana ilham veren, hadi Beril sen de başla bak çok keyifli olacak dedirten kişi Ezgi oldu, Ezgissimo J Adres barına E yazınca gelen ilk isim J Uğraşları, yazıları, tasarımları, sanata yaklaşımı çok hoşuma gidiyor. Ezgi aynı zamanda amigurumi (tığ veya şiş ile oyuncaklar örme) yaparken sınırsızca hayal kurarak tasarlama konusunda da ilham veriyor bana. Ve blog mahallesi sakinleri ve onların yazıları. Güzel bir mahallede paylaşmak, ne dünyalar var kimler neler yaşıyor şahit olmak, güzel yorumlar duymak da hadi Beril yazmaya devam et dedirtiyor.

    Bu yazıyı okuyan herkesin ilham kaynaklarını merak ediyorum. Hangi konularda kimler nelerden esin buluyor acaba.

    Continue Reading

    Meydan okuma serisi tam gaz olmasa da bi gaz devam ediyor.

    5. En son ne zaman kayboldun? Hikayesini anlatsana? 

    Kayboluyorum, kayboluyoruuummm, kaayyb...

    Şimdi efendim mevzu kaybolmaya bakış açımıza göre değişmekle birlikte, bunun zihinseli var, fizikseli var, duygusalı var, var da var... Hangi açıdan bakarsak bakalım kaybolmadan dümdüz yürümek insana çok da bi şey kazandırmaz bence. Elbette her anlamda kaybolmak, yolunu bulamamak yanında endişeyi de getirir. Ya bir daha yolumu bulamazsam, bu yoldan, kafadan, duygudan çıkamazsam ben ne yaparım korkusu. Konfor alanından bi tür mecburen çıkma, içimizde doğuştan var olan tembelliğe sığınamama hali. Diğer yandan kaybolmak diğer yolları öğrenme, deneyimleme, ders çıkararak olgunlaşma fırsatı aslında.

    Tanımı da yaptıktan sonra fiziksel bir kaybolma anımı paylaşacağım. Sanırım ortaokul yaşlarımdayım. O zamanlar İzmit’te Çenesuyu’nda anneannemin evinde yaşıyoruz. Dershane dönüşü minibüse bindim. Çok çeşitli hatlar yoktu hatırladığım kadarıyla ama Çenesuyu civarlarını zaten sevmiyordum, sokağa oyun oynamaya bile zar zor inen bi çocuk olarak minibus bir an önce ineceğim yere gelsin de kendimi dışarı atayım diye yapardım yolculuklarımı.

    Sen o gün yanlış minibüse bin. Minibüs kendi güzergahında ilerliyor yani bi dağlar tepeler devasa bi viyadük vs. yollara dönüyor. O civarı az çok anımsıyorum, Çenesuyu’nu andıran evler yollar sokaklar ama daha önce hiç geçmemişim. Hava da kararmak üzere. Bir yandan evin olduğu yerlerden uzaklaştığımızı hissediyorum. Ben o heyecanla müsait bi yerde indim. İnsan bi şoföre sorar, bi yardım ister. Artık “yabancılar”dan nasıl tırsıyorsam o yaşta, hala yabancılardan tırsma özelliğimi upgrade ederek koruyorum.

    Sonrasında yolları hayal meyal bir şekilde çıkararak, korka korka sokağımıza vardığımı hatırlıyorum. Eve kan ter içinde, her zamankinden yarım saat geç varmıştım. Yüzüm kıpkırmızı, yanaklarım yanıyor. Anneciğimin telkinleriyle sakinlemişim. Bu kaybolma hikayemi andıkça o viyadük ve yükselen yollar öyle net gözümün önüne geliyor ki, sanırım ömrüm boyunca unutmayacağım.

    Aradan yıllar geçiyor, yurtdışına tatile gittiğimde ay sokaklarda kaybolayım çok güzel haritaya gerek yok diyorum. Çakal biliyorum ki sıkıştığımı hissetsem anında o mobil veri açılacak, offline’ı geçtim online harita açılacak, önceden gidilmesi planlanmış cafeye gidilip güzel bi kahve içilecek :) İnsanın kendini bilmesi güzel şey..

    Demem o ki planlı kaybolmalar pek güzel pek keyifli de plansız kaybolmalar da çok göz korkutmasa iyi olabilir, en azından kafa sağlığı açısından.

    Continue Reading

    Nostalji konulu meydan okuma yazımızı da şuraya koyalım. Ne hakkında yazacağım: 

    4. Evindeki nostaljik ya da antika bir objenin fotoğrafını hikayesi ile bizimle paylaşmak ister misin? 

    Yaklaşık 200 metrekare olan ve her iki cephesinde geniş geniş balkonların, balkonlarında asmaların olduğu eski evler, rahmetli anneannemin evi gibi her tür eşyanın yer aldığı, sandıklarda 1900'lerden bugüne gelen desen desen kumaşların, eski giysilerin, çiçekli tabakların, sırrı kalkmış leke leke olmuş ancak hala işlev gören büyük çerçeveli aynaların, dakikalarca üzerindeki desenlerarası bağlantıyı izlediğim halıların yollukların, demir ütülerin, içinde ince kesme ve üzeri el işlemeli kadehlerin olduğu vitrinlerin, balkona kurulu sedirlerin olduğu, kargaları korkutup kaçırmak için oyuncak İbiş bebeğimin balkona asıldığı, büyük yuvarlak tepsinin içine tüm kahvaltılıkları doldurup, domates salatalık biber gibi kalanı da bahçeden toplamak üzere bahçesinde gölgede kahvaltılar yaptığım dünyayı hatırlıyorum. O bahçede bir de frenk üzümü yetişirdi. 

    Frenkcim üzümcüm

    Sen incirin dutun yetiştiği milli ve yerli bahçede frenk üzümü hiç yabancılık çekmemiş yetiştirmiş kendisini. Bu üzümden çok az miktarda olurdu ve annem pastaları süslemek için kullanırdı. Çok kıymetliydi çok. Yetişen tüm üzümü bir kerede yemek isterdim hep. 

    Çocukluğumu bu dünyada yaşayıp, ortaokulla birlikte evlerin de değişmesiyle yavaş yavaş o dünyadan uzaklaşmaya başladım. Bugün bırak 3 basamaklı metrekareleri, 1+1 (1 insan 1 kedi) evler yaşam biçimlerimize daha uygun. Hal böyle olunca minimum eşya maksimum kafa rahatlığı ve bunu minimum masrafla karşılamak baskın. Gereksiz tüketime hayır. 

    Mutfak eşyalarımın yarısından fazlası da anneannem ve annemden aldıklarımdan oluşuyor. Aralarında nostaljik eşyalar varmış. 



    Anneannemin de oturduğu sofralarda bu işlemeli takımlar yer alırdı. Ben minicikken o çorba kaşığı bana hep kocaman gelirdi de çorbayı tatlı kaşığıyla içmek isterdim. Mavi çizgili el beziyse anneannemin buzdolabının kapağında tutma yerinde asılı olurdu. Karantina döneminde hayatımda ilk kez mayaladığım ekmek hamurunun üstünü bu bezle örttüm. 

    Bazen nostalji ruhuma iyi geliyor. Bazen. Periyot önemli. Geçmişi, güzeli, gülümseteni anmak, hafızayı zorlamak, biraz da beyni dinlendirmeye yarıyor bana göre. Hızla akan düşünceleri rolantiye almak beyin hücrelerine de iyi gelmiyor mudur :) 

    Continue Reading

    Meydan okumada yeni konu oley:

    3. Bugün kendini hangi renk hissediyorsun? 

    Kendimi sonbahar rengi gibi hissediyorum. Yazdan çıkarken rengi dönüşen o çıtır çıtır yapraklar gibi heyecanlı değil. Bir dönüşüm olacak ancak önüm öyle gri ki asıl rengime dönemiyorum rengi. Pastel de değil. Buldum; filtre kahve rengi gibi hissediyorum bugün. Biraz sıcak, hafif aroması olan ancak enerjisi yüksek olmayan renk. 

    Filtre kahve rengi

    Yarın güneş açarsa muhtemelen sarının tonlarında hissederim, koyu turuncu belki. 


    5 hafta önce böyleymişim: 


    Bugün 1 Haziran. Officially yaz başladı ancak hava kapalı, yağmur yağıyor, gökyüzü canlı net mavisinde değil, grinin elli tonu bulutlarla kaplanmış. Yaz bitti hoşgeldin sonbahar.  

    İnanır mısın yazın ilk günü!
    Continue Reading
    Newer
    Stories
    Older
    Stories

    Başka Yerlerde De Yazıyorum

    blog sözlük

    Hakkımda

    Hakkımda
    Sırt çantama hoşgeldiniz. Bazen birkaç parçayla düşerim yola, bazense fazlasıyla bir şeyler bulunur çantamda. Rengarenk kalemler, mini mini defterler, yara bantları, ağrı kesiciler, parfümler, kitaplar diye gider.. her derde deva.. Böylece çıkarım öteberimle türlü türlü yollara..

    En Sonkiler

    Yazılarım

    • ►  2024 (2)
      • ►  Şubat 2024 (1)
      • ►  Ocak 2024 (1)
    • ►  2023 (4)
      • ►  Haziran 2023 (2)
      • ►  Mart 2023 (1)
      • ►  Ocak 2023 (1)
    • ►  2021 (5)
      • ►  Kasım 2021 (1)
      • ►  Ekim 2021 (2)
      • ►  Nisan 2021 (1)
      • ►  Ocak 2021 (1)
    • ▼  2020 (18)
      • ►  Ekim 2020 (1)
      • ►  Eylül 2020 (2)
      • ►  Ağustos 2020 (2)
      • ►  Temmuz 2020 (1)
      • ▼  Haziran 2020 (6)
        • Girl
        • Gün de böyle heyecanlanıyor mudur?
        • Kısık ateşte ilhamlanıyorum
        • Bazı plansız kaybolmalar
        • 1+1 (1 insan 1 kedi) evimde nostalji
        • Filtre kahve rengi
      • ►  Mayıs 2020 (5)
      • ►  Nisan 2020 (1)
    • ►  2018 (4)
      • ►  Eylül 2018 (2)
      • ►  Nisan 2018 (1)
      • ►  Ocak 2018 (1)
    • ►  2017 (3)
      • ►  Eylül 2017 (3)

    İzleyicilerim

    Etiketlerim

    • gezilerim (8)
    • meydan okuma (8)
    • içimden gelen (7)
    • işte bunlar hep deneyim (5)
    • merhaba (3)
    • Belçika (2)
    • Brüksel (2)
    • Göç (2)
    • sevdiğim şeyler (2)
    • aftersun (1)
    • minimalizm (1)
    • sağlık (1)

    Neler Okuyorum

    Beril's books

    Şeker Portakalı
    it was amazing
    Şeker Portakalı
    by José Mauro de Vasconcelos
    Amok Koşucusu
    it was amazing
    Amok Koşucusu
    by Stefan Zweig
    Cesur Yeni Dünya
    really liked it
    Cesur Yeni Dünya
    by Aldous Huxley
    Yeni Soyadının Hikâyesi
    really liked it
    Yeni Soyadının Hikâyesi
    by Elena Ferrante
    Böyle Buyurdu Zerdüşt
    liked it
    Böyle Buyurdu Zerdüşt
    by Friedrich Nietzsche, Murat Batmankaya

    goodreads.com

    İletişim Kurmak İsterseniz

    Ad

    E-posta *

    Mesaj *

    Created with by BeautyTemplates

    Back to top