ORTA AVRUPA - 2. Kısım: Viyana
Nisan 08, 2020
Sabah 08.40 treniyle Budapeşte’den
Viyana’ya doğru ilginç yolculuğumuz başladı. Tren biletlerimizi internet
üzerinden ÖBB’den almıştık ve çıktılarımızın üzerinde herhangi bir koltuk
numarası yazmıyordu. Garda görevlilere sorduğumuzda onlar da bizim gibi
şaşkınlıkla baktılar elimizdeki A4’lere. Biz de trene bindiğimizde bulduğumuz
koltuklara oturduk. Bir süre sonra koltukların sahipleri geldi ve kalktık,
başka boş koltuklara geçtik. Buranın da sahibi gelince restoran kısmına gidelim
dedik. İlginçtir ki restoranda kimse tarafından rahatsız edilmeden
yolculuğumuzu tamamladık. Sürekli bir şeyler satmaya çalışan garsonlar da olmadığından
koltuklarda uyuklayarak yolculuğumuzu tamamlayabildik. Bu yolculuk bize ders
oldu. Bundan sonra internetten tren bileti alırken mutlaka koltuk numaralarının
beli olduğuna dikkat edeceğim veya olmuyorsa trene biner binmez restoran vagonuna
yerleşeceğim :)
Şehir merkezine varır varmaz otelimize
(Hotel Geblergasse) bavullarımızı bırakıp burada yaşayan arkadaşım Ezgi’yle tesadüfen
haberleşip buluştuk.
Ezgi bizim için büyük şans oldu zira Viyana planımızı tam
yapamamıştık. Havanın da çok sıcak olduğunu belirtmek isterim. Bu durumda nokta
atışı geziler yapmak en iyisi oluyor. Otele ilişkin mini not: Odalar oldukça
sıcak ama klimasız. Odalar geniş bu iyi bir şey ama kocaman odada mini bar
buzdolabı yok.
Buraya dair beni en
heyecanlandıran şey Viyana’nın müzelerle dolu olması ve kısıtlı sürede hangi
müzenin ne kadarını görebileceğim oldu. Müzeler ve saraylar erkenden
kapanabiliyor veya haftanın her günü açık olmayabiliyor. Zamanı verimli kullanabilmek
adına müze ve saray gezilerinde dikkatli plan yapmakta yarar var. Listemiz ilk etapta şöyleydi: Sanat Tarihi Müzesi
(Kunsthistorische Museum),
Doğa Tarihi Müzesi (Naturhistorische Museum), MUMOK (MUseum MOderner Kunst)
Sanat Müzesi, Leopold Museum, Albertino Museum. Viyana’da tam 2 günümüz vardı
ve hakkımızı Sanat Tarihi ve Doğa Tarihi müzelerinde kulandık. Müzeler bir gün
içinde tamamı gezilip görülemeyecek kadar büyük. Tek hücrelilerden dinozorlara,
fosillerden göktaşlarına, insanın evrimine adım adım detay detay her şey
sergileniyor Doğa Tarihi Müzesi’nde.
Gün içinde Berkin’in Viyana’da
okuyan arkadaşıyla buluştuk. Günün kalan kısmında bize eşlik etti o da. Figlmüller’de
mutlaka schnitzel yememiz gerekiyordu ve elbette yedik. Haritaların ilk gösterdiği
adresteki restoran rezervasyonlu müşterileri alıyor. Yaklaşık 200 m ileride bir
yerleri daha var Figlmüller’in, orada kapıda sıraya girdik, çok beklemeden
ilerleyebildik ve güzel schnitzellerimizle karnımızı doyurduk.
Viyana’da 2. güne odamızda
yaptığımız sandviçli kahvaltımızla başladık.
Müzelerin dışında saraylar
mutlaka görülmesi gereken yapılardan. Franz Josef ve Kraliçe Elizabeth (yani
Sisi) ‘nin yaşadığı Hofburg Sarayı (kışlık saray) ve Schönnburn Sarayı (yazlık
saray) 2. günümüzde zaman ayırarak görebildiğimiz yerler oldu. Sarayların
mimarisi, odaların ve eşyaların ihtişamı, gösterişli süslü objeler,
dinlediğimiz öğrendiğimiz hikâyeler, imparatorluğun düzeni, tarih büyüleyici.
Sarayların görkemi karnımızı
acıktırdı J
aslında karnımız her an acıkmaya hazır. Ezgi’nin önerisiyle Cafe Central’de
yemeğimizi yedik. Wien Erdäpfelsuppe havuç, patates, dilim bacon ile yapılan bir tür
çorba ve kendi damak tadımıza da uyuyor. Sıcacık çorba başlangıç için iyi
geldi, önerilir. Buradaki cafelerde de ilginç olan servisin oldukça ağır
olması. 2 tost yemek için 1 saat beklediğimizi sanırım itiraf etmem gerekiyor.
Geriye 2 verimli saatimiz
kalmıştı ve hızlıca Sanat Tarihi Müzesi’ne gittik. Bu müzedeyse Mısır, Antik
Yunan ve Roma eserleri, resim koleksiyonları, heykeller, dekoratif eserler,
firavun mezarları yer alıyor ve en on uzay çağına uzandırıyor, uzaya gönderilen
uyduların hikâyeleri, uydunun varış noktasına vardığı an Dünya’da kutlama yapan
ekiplerin görüntüleri, Mısır’da Roma’da kullanılan el aletleri, takılar vs
heyecan verici. Keşke burada yaşasaydım dedim, özellikle Doğa Tarihi ve Sanat
Tarihi müzelerini zamana yayarak, her katını, her konuyu ayrı ayrı detaylıca
incelemeyi çok isterdim.
Bu müzeden sonra tatlı için
durmalıydık J
Elbette Demel Cafe’de Apfelstrudel yiyip melange içmeliydim. Berkin’se bu
tatlının meyveli versiyonunu denedi. Açıkçası tatlılar aklımızı başımızdan almadı.
Beklentimiz yüksekti ama sakince tatlılarımızı yiyip kalktık J
Sonra çarşı kışını, alışveriş
yapılan yerleri dolaştık, sokak aralarını gezdik. Yağmur da yaklaşıyordu. Akşam
yemeğimizi yine yerel olmayan bir yerde yedik, Berkin’in Hard Rock Cafe’lere
büyük sevgisi oluştuğundan yine burger yine biralara talim ettik.
Ertesi gün Prag günü. Heyecan
dorukta çünkü Prag beklentim çok yüksek. Aşık olacağım bir şehir hayal
ediyorum.
4 yorum
Gezmiş kadar oldum. Çok teşekkürler.
YanıtlaSilMail abonelik butonu koyarsanız daha rahat takip edebilirim:)
Merhaba,
SilÇok teşekkür ederim. Acaba fazla mı uzun yazdım diye düşünüyordum, yorumunuzla çok mutlu oldum :) Blog temamı değiştirdim, sanırım şimdi takip alanı geliyor olmalı ;)
Sizlerle beraber heyecanla ben de gezmiş kadar oldum ve tüh ben o müzelere vakit olmadığı için girmemiştim diye iç geçirdim.
YanıtlaSilYine gitme şansım olsa her bir müzeye günler ayırır, her şeye ayrı ayrı bakardım galiba.. acaba orada yaşayan biri olsaydım, bu kez de kolay ulaşacağım yer bir gün giderim nasıl olsa mı derdim :)
Sil