Pencereden Gelen

Eylül 12, 2017

Dikkat Dikkat!
Bu bir blog isim babası eseridir.
Fahrenheitman'in kalemine sağlık.
Ve keyifli okumalar.


Efendim bir varmış, bir yokmuş. Develer tellal, pireler berber, sincaplar şaklaban olmuş iken, iki genç adam İstiklal caddesinde fraklar giymiş ve kemik çerçeveli gözlükleriyle modern bir sanat galerisine gider iken, su aygırlarından birinin üzerindeki çeri, çöpü yiyen kuş su aygırının sırtına bir kat da daire çıkmış iken, iki keklik bir dereden su içer iken çok uzaklarda bir yerlerde bir köy ve bu köyde yaşayan küçük ve hayalci bir çocuk varmış. Bu küçük haylaz, yaşadıkları küçücük köydeki minicik evlerinde kendine hayali bir dünya kurmuş, evdeki halıları uzay kaykayı, koltukları araba, sandıkları at ve salonlarının ortasındaki eski püskü vitrini de en baş düşmanı bellemiş, evde sürekli maceradan maceraya koşarmış. Annesi her seferinde ortalığı dağıttığı için oğluna kızarmış fakat bizim haylaz durur mu, evet anne der sepet anne dermiş ve sonra bildiği işe devam edermiş. Hem, yaşadıkları küçük köydeki minik evlerinin bahçesinde birkaç yıl önce akrep gördüğünden bahçede oynamayı da sevmezmiş haylaz oğlan. Köyde de pek arkadaşı olmayınca tek başına kurar tek başına oynarmış her daim…
Günlerden bir gün yine haylaz oğlan ortalığı dağıttığı için annesinden azar yemiş, odasına çekilip canı sıkıla sıkılı oturuyorken odasının camına bir şey tıklamış. Dikkat kesmemiş bu olaya bizim oğlan ama cama tekrar bir şey tıklayınca merak etmiş, gitmiş cama doğru. Parmak uçlarında uzayıp camdan dışarı gözlerini yetiştirir yetiştirmez bir de ne görsün? Kendisine doğru bakan bir çift göz! Sıçramış korkuyla geriye doğru haylaz oğlan, geriye giderken ayağı da yerdeki tahta kaşığa (tahta kaşık onun boyutlararası telsiziydi) takılarak poposu üştü yere düşmüş. Eliyle acıyan yerini ovuştururken cama tekrar bakmış, belki hayal görüyorumdur diye. Gördüğü hayal değilmiş; bu sefer biraz daha yukarı tırmanmış bu bir çift gözün sahibi ve gülümseyerek bizim haylaz oğlana bakıyormuş. Haylaz oğlan sakinleşince cama doğru ilerlemiş ve korkusuzca açmış camı. Camın diğer tarafında meraklı gözlerle kendisine bakan küçük kızı daha iyi görüyormuş şimdi. Kıvır kıvır saçları, güler yüzü ve sırtında çantasıyla küçük kız canlı bir sesle konuşmuş:
“Merhaba!”
“M-merhaba, sen kimsin?”
Küçük kız sırt çantasını önüne alıp dikkatlice bir şeyler aramaya koyulmuş. Aradığı şeyi bulunca “hah!” demiş ve çantadan yırtık bir kağıt çıkarımış.
“Ben hayalci çocukların masal ürünü dağıtırım. İşte kartım.” Diye uzatmış yırtık kağıdı dikkatlice. Kağıtta yeşil bir pastel kalemle ve yazmayı yeni öğrenmiş bir elin yazısıyla “Öteberil” yazıyormuş:
“Peki, ne yapıyorsun ki sen?”
“Masal ürünü dağıtırım. İstersen bir prenses, istersen bir kurbağa, istersen de sincap verebilirim kendi kurduğun masal dünyan için. Hatta bak,” demiş ve çantasından bir başka kağıt ve yeşil bir pastel boya çıkarmış. Kağıda pastel boya ile bir şeyler karaladıktan sonra kağıdı buruşturmuş. Haylaz oğlan hiç gözünü kırpmadan, dikkat kesilmiş izliyormuş küçük kızı. Elinde buruşturup top ettiği kağıdı arkasına doğru fırlatmış ve haylaz oğlana bakmış gülerek:
“Mesela şimdi sana bir masal ürünü yaptım, artık o senin masallarında istediğin kadar durabilir.” Demiş. Haylaz oğlan bu işten hiçbir şey anlamamışken birden penceresine bir sincap zıplayıvermiş ve oğlanın omzuna doğru sıçramış bu sefer. Oğlan çok şaşırmış bu işe, daha biraz önce kağıda bir şeyler karalamışken o kağıt nasıl da birden sincap oluvermişti? Tekrar camdaki küçük kıza dönmüş bir şeyler diyecekken bir de bakmış küçük kız ortada yok! Omzundaki sincap ile kalakalmış ağzı açık, anlamamış bu işi. Fakat sincap her daim oyunlarında arkadaşlık etmiş haylaz oğlana.
Bu masalı okuduğunuza göre sizler de artık Öteberil’in ne olduğunu anlamışsınızdır. Hayata bir de bu pencereden bakın ve, hayal kurmaktan vazgeçmeyin.

You Might Also Like

0 yorum