Pages

  • Ana Sayfa
instagram facebook linkedin

ÖTEBERİL

  • Günlerden 25 Ağustos Cuma. Saat 09.00'da Midilli'ye hareket edecek feribota binmek üzere Ayvalık Deniz Hudut Kapısı'na geldik. Ayağımız uğurlu gelmiş olmalı, zira bizden sonra oluşan kuyruğun güzelliği...

       

    Feribot saati 09.00 olmasına rağmen ulaşım konusunda burada da rötar yaşadık. Hava kara deniz fark etmiyor maalesef.
    Neyse efendim, ortalama 40 dk süren yolculuktan sonra Midilli Adası'ndaki Mitilini Limanı'na vardır. Feribottan indikten sonra limanın çevresini yürüyerek almamız gerekti. Yarım ay gibi, ayın bir ucunda indik, diğer ucundaki otobüs duraklarına yürüdük 10-15 dk kadar.
    Bizdeki iETT orada KTEL olarak geçiyor. Tüm otobüs saat ve durak bilgisini buradan edindik.
    İstikamet en çok önerilen, görülmesi mutlaka gereken yer Molivos. Saat 11.00'de kalkan 15 numaralı Molivos otobüsüne kişi başı 7. Euro'luk biletlerle bindik.
    Otelimiz Marianthi Toroz Rooms & Studios idi. 
    Güler yüzlü bir işletmecisi vardı. Yol yordam ne nerededir tüm abuk sorularımıza yanıt oldu, hatta anlamayınca kendi elleriyle bize haritalar çizdi :) 
    Burası 4 odalı, ufacık bir butik otel (sanırım 4 odalı, üst katında oda var mıydı bilmiyorum). Odamızın hemen önünde otelin bekleme balkonu vardı. Oldukça minnoş.



    Ve bikiniler giyilir Molyvos Beach'e koşulur. Denize çıkan yolu bulmakta birazcık zorlandık. Genişçe bir tesis veya cafeler dizisi beklemeyin. Onun yerine oldukça sakin bir kıyı şeridi, kıyının başlangıcı yıkılmış bina kalıntıları, çer çöp çakıldı. Hayallerimizin yıkılmasından korkmadık değil. Arka yollardan denize paralel yürümeye devam edince birkaç otel karşımıza çıktı. Caretta carettalar gibi otellerin arasından denize doğru ilerledik resmen. Ağaçların altında, ağaçların bitip taşlık kumsalın başladığı bir yerde şezlonglara yayıldık. Eh kuzey Ege'de olunca çok da ılıman bir deniz suyu beklememek lazım. Tam olarak çivi çiviiii. Kumsal taşlık, denize girişte de hafif bir yokuş inişi düşünebilirsiniz. Yani öyle dümdüz yürü kumdan geç suya gir değil. Bazı etapları tamamlamanız gerek :) Arkadaşım Gülay tatile çıkmadan 2 ay önce ayağını kırdığından ilk günlerde denizi tadamadı. Bir süre sahilin ve birasının tam olarak keyfini çıkardı. Unutmadan, 2 şezlong + şemsiye için 5 Euro ödemeniz gerekiyor.

    Tatile çıkmadan önce bloglardan "mutlaka görülmesi, uğramadan dönülmemesi, gitmişken aman da aman kokteylini içmeden dönülmemesi gereken" bir Congas Beach Bar olduğunu okumuştuk. Bir de ne görelim, sahilde oturduğumuz yerden orayı görebiliyoruz. Çatısındaki sazlıklar pek bir davetkardı :)

      


    Nihayet çatısı sazlıklarla kaplı bara girdik. Burada lezzetli atıştırmalıklar, mis gibi kokteyller yapıyorlar. Bruschettaları mmmm çok başarılı. Gülaycığımla kokteyllerimizi söyledik, güneşin son salınımlarını güzel müzik eşliğinde seyre daldık. Molivos'un tatlı bir de çarşısı var. Dar sokaklar, arnavut kaldırımı yollar, yerel restoranlar, küçük mağazalar, keyifli Yunan müziği, batan güneş, temiz hava, mis gibi manzara daha ne olsun. Güneşin batışını bu kez de frappe eşliğinde izledik :) 

      

         

    Akşam yemeğinizi canlı Yunan müziği eşliğinde yemek istiyorsanız, sonra bir güzel de oynarım diyorsanız önereceğim yer Hamam adlı Yunan restoranı ancak burada yemek yeme şansımız maalesef olmadı. Erken saatten rezervasyon yaptırmak gerekirmiş. Biz de Gatos Restorant'ta o akşam için rezervasyon yaptırdık. 


    Klasik Yunan mutfağından tatlar aldık. Yalancı dolma, balda kızarmış peynir, sahanda karides ve yanında buz gibi Mythos bira karınlarımızı güzelce doyurmamıza yetti. Ayrıca ana yemek söylemeye gerek yok.

    Yemekten sonra bir de tatlı teme heyecanımıza yenik düştük. Vitrinde sadece çikolatalı fıstıklı kek olarak bekleyen güzelim tatlıyı servis ederken üstüne şerbet döküyorlarmış. Keşke bunu önceden bilseydik. Elbette yedik.. ve sonrası büyük pişmanlık. O son tatlıyı yemeyecektik. Otele koşarak gittik :) 

    Ertesi gün bir de Petra'yı görmek gerek diyerek erkenden yola çıktık. Molivos'tan Petra'ya tren olduğunu okumuştum bloglarda. Önceki gün Molivos içinde gördüğüm trenin oyun treni olduğunu sanmış dikkate almamıştım. Meğer gerçekten Petra'ya gidiyormuş. Ancak bavul konacak yer yok bu trenlerde. İyi ki otobüsle gidelim demişiz. Trenler şöyle, gerçekten tren :)

        

    Petra oldukça tatlı bir yermiş. Sahil kısmı uzunca cafelerden oluşuyor. Şöyle ki deniz kıyısında minik balkonlar var, her bir balkon bir cafeye ait, cafeler de balkonların hemen karşısında sıralı, arada bir otobüslük yol uzanıyor. 



    Çarşı içinde tatlı cafeler hatta kahvehane bile var. Ayrıca Petra'da müthiş ötesi elbiseler, bluzlar, şortlar satılıyor. Made in Philippines. O desen, renkler, modeller, keşke hepsi benim olsaydı :(

    Neyse efendim, bu heyecanım daim kalsın :) Petra'da bavullarımızı bir cafeye bıraktık ve sahile geçtik. Buradaki cafelerin özellikle bavul gibi kocaman eşyaları emanet gibi birkaç saat almaları bir hayli ilginç geldi. Zira güvensizliğin bir yaşam biçimi olduğu topraklardan geliyoruz. Neyse efendim, Petra'nın kumsalı kumluk, denizi dalgalıdır. Su da biraz bulanıktır. Yani o gün öyleydi. Halbuki Molivos'ta deniz pırıl pırıl ve berraktı. Sahilde güzel güzel günümüzü geçirip akşam 4 otobüsüyle Mitilini'ye geçtik.

    Burada kaldığımız otel: Fontana Rooms Hemen eşyalarımızı oteldeki miniminicik odamıza bırakıp kendimizi dışarı, akşam güneşinin vurduğu güzel limana attık.

    Bloglarda yemek için Kalnterimi öneriliyor. Görüntüsü çok güzeldi ancak ilk gördüğümüz alternatife oturmak istemedik. Gezelim istedik. Dar sokaklardan geçtik tepelere çıktık evlerin arasından dolandık. İlginçtir ki günlerden Cumartesi ve hiçbir dükkan açık değildi. Tabi Türkiye'de her yerin 7/24 açık olmasına alışığız. Yemek için bir yer daha öneriliyordu Κουτσομύτης. Yerel restoranlardan biri burası. Yemeğimizi burada yedik. Çok da memnun kaldık. Grek salata, yalancı dolma, sardalya ve kalamar. Yanında ilk kez Barbayanni rakı içtik. Burada rakı susuz içiliyor. Minik rakı bardağına keyfe göre tek ya da duble dolduruluyor ve isteğe göre sadece buz ekleyerek yudum yudum içiliyor. 

    Yemekten sonrası Mitilini'nin sokaklarını gezme, gün içinde nerede olduklarını bilemediğimiz insanlarla, Yunan dostlarla bir arada olma, alışkanlıklarını gözlemleme zamanı. Gençlik Küçük Beyoğlu benzeri sokaklarda, barlarda. Meğer akşam saat 8'den sonra insanlar sokaklara çıkıp sosyalleşiyormuş. Ertesi gün erkenden yola koyulup Sakız Adası'na geçeceğimiz için Midilli sayfasını burada sonlandırıyoruz. 
    Continue Reading
    Bu yaz arkadaşım Gülay'ın kanına girdim, Yunan Adaları'nı görelim dedim. İsimlerini sürekli arka arkaya söylemekten bir yerden sonra adalar bi Athos-Portos-Aramis, bi Metin-Ali-Feyyaz oldu. Yani Midilli-Sakız-Samos, meğer yanlış ezberlemişim, Samos Yunanca'sıymış.

    Bu yazıda tatil öncesi hazırlıklar, bilet alımları, rezervasyonlar, web sayfaları, öneriler, rota, masraflar vs hepsini paylaşmak istiyorum. Zira tatil hazırlıklarımızı yaparken TripAdvisor da bir yere kadar diyip sıkça emektar bloglardan faydalandık. Amacımız daha az turistik, daha çok yerel olana ulaşmaktı.

    Elimizdeki kurban bayramı tatilini içinde bulunduğu hafta ile birleştirdik, bir önceki haftanın da yarısını izin olarak alıp 3 Kuzey Ege Adası için rota oluşturduk.

    Gülay'la biralarımızı açtık, blogları taradık, gezginler hangi adaya kaç gün ayırmış inceledik, en sonunda Midilli Adası için 2 gün, Sakız ve Sisam Adaları için 3'er gün ile 8 günlük adalar programına giriş yaptık.

    Böylece aşağıdaki tatil rotamızı oluşturmuş olduk:

    Ayvalık'tan feribotla Midilli Adası'na, Midilli Adası'ndan Sakız Adası'na adalararası feribotla ulaşım, Sakız Adası'ndan Sisam Adası'na adalararası feribotla ulaşım ve en son Pisagor'dan Kuşadası'na geçerek rotamızı tamamladık.

    Siz siz olun, yola çıkmadan önce otellerinizi, yemek yemek istediğiniz restoranları, cafe barları önceden bir offline harita üzerinde işaretleyin. Çok işinize yarayacak. Ben sürekli CityMaps2Go uygulamasını kullanıyorum. Oldukça işe yarıyor.

    Bilmeden gidiyorsanız biraz da Yunanca öğrenmeye bakın. Dilini bilmediğiniz  bir yere giderken en azından günlük hayatta sık kullanılan ifadeleri öğrenmek ve kullanmak çok keyifli. Sorun olursa ben anlıyorum ama konuşamıyorum dersiniz en kötü :)


    Birkaç kolaylaştırıcı:


    Evet: Ne

    Hayır: Ohi
    Lütfen: Parakalo
    Teşekkür ederim: Efharisto
    Özür dilerim: Sighnomi
    Merhaba: Yia su (yasas diye kullaıyorlar)
    Günaydın: Kalimera
    İyi akşamlar: Kalispera
    İyi geceler: Kalinihta


    ADALAR ARASI ULAŞIM: 

    Tüm feribot biletlerimizi yolculuk öncesinde internetten satın aldık. Yer kalmayabilir uyarıları olduğundan erken davranalım dedim. Tabi araç olmadığımızı unutmuştuk, yer kalmaması olasılığı araçlar için geçerli bir durum :)

    Ayvalık Limanı ↣ Midilli Adası Mitilini Limanı: Ertürk Lines

    Burada 3 tip feribot karşınıza çıkacak. Ayvalık'tan Midilli'ye 80 dk'da giden (20 Euro / kişi), 45 dk'da giden (25 Euro / kişi) ve Ayvalık'tan direkt Molivos'a giden (30 Euro). Biz 45 dakikada Midilli'ye varalım, 80 dakika çatlarız dedik.

    Adalar arası feribot biletleri için Google search yapıp karşımıza çıkan yerlerden aldık.

    Midilli Adası Mitilini Limanı ↣ Sakız Adası Chios Limanı: Blue Star denk geldi. 56.7 Euro / 2 kişi

    Sakız Adası Chios Limanı ↣ Sisam Adası Vathi Limanı: Hellenic Seaways geldi. 38.36 Euro / 2 kişi

    Sisam Adası Pisagor Limanı ↣ Kuşadası: Yine Google araması elbette. Karşımıza Barel Travel çıktı. Zaten Pisagor Limanı'ndan Kuşadası'na yolcu taşıyan bir iki firma var. Doğrudan Didim'e taşısa ballı kaymak olacaktı ama o işi becerememişler arkadaş. Akşam saat 6 teknesi ile ülkeye döndük. Bunun da fiyatı 30 Euro / kişi.

    KONAKLAMA:

    Bütün otel rezervasyonlarımızı güzeller güzeli https://www.booking.com üzerinden yaptık. Merkeze veya limana yakın ve en ucuz yerleri seçtik. Ucuz demek kalitesizdir algısına dur diyoruz. Konakladığımız yerlerin puanları hep yüksekti. Temizlik ve güler yüzlü hizmet bize yetiyor da artıyor. Zira kendi ülkemizde bu ikisini bulmak için kredi kartınızla çok taksitler ödemeniz gerekebiliyor. Her bir adadaki konaklama bilgisini adaya özel yayınlarımda paylaştım.
    Continue Reading
    Dikkat Dikkat!
    Bu bir blog isim babası eseridir.
    Fahrenheitman'in kalemine sağlık.
    Ve keyifli okumalar.


    Efendim bir varmış, bir yokmuş. Develer tellal, pireler berber, sincaplar şaklaban olmuş iken, iki genç adam İstiklal caddesinde fraklar giymiş ve kemik çerçeveli gözlükleriyle modern bir sanat galerisine gider iken, su aygırlarından birinin üzerindeki çeri, çöpü yiyen kuş su aygırının sırtına bir kat da daire çıkmış iken, iki keklik bir dereden su içer iken çok uzaklarda bir yerlerde bir köy ve bu köyde yaşayan küçük ve hayalci bir çocuk varmış. Bu küçük haylaz, yaşadıkları küçücük köydeki minicik evlerinde kendine hayali bir dünya kurmuş, evdeki halıları uzay kaykayı, koltukları araba, sandıkları at ve salonlarının ortasındaki eski püskü vitrini de en baş düşmanı bellemiş, evde sürekli maceradan maceraya koşarmış. Annesi her seferinde ortalığı dağıttığı için oğluna kızarmış fakat bizim haylaz durur mu, evet anne der sepet anne dermiş ve sonra bildiği işe devam edermiş. Hem, yaşadıkları küçük köydeki minik evlerinin bahçesinde birkaç yıl önce akrep gördüğünden bahçede oynamayı da sevmezmiş haylaz oğlan. Köyde de pek arkadaşı olmayınca tek başına kurar tek başına oynarmış her daim…
    Günlerden bir gün yine haylaz oğlan ortalığı dağıttığı için annesinden azar yemiş, odasına çekilip canı sıkıla sıkılı oturuyorken odasının camına bir şey tıklamış. Dikkat kesmemiş bu olaya bizim oğlan ama cama tekrar bir şey tıklayınca merak etmiş, gitmiş cama doğru. Parmak uçlarında uzayıp camdan dışarı gözlerini yetiştirir yetiştirmez bir de ne görsün? Kendisine doğru bakan bir çift göz! Sıçramış korkuyla geriye doğru haylaz oğlan, geriye giderken ayağı da yerdeki tahta kaşığa (tahta kaşık onun boyutlararası telsiziydi) takılarak poposu üştü yere düşmüş. Eliyle acıyan yerini ovuştururken cama tekrar bakmış, belki hayal görüyorumdur diye. Gördüğü hayal değilmiş; bu sefer biraz daha yukarı tırmanmış bu bir çift gözün sahibi ve gülümseyerek bizim haylaz oğlana bakıyormuş. Haylaz oğlan sakinleşince cama doğru ilerlemiş ve korkusuzca açmış camı. Camın diğer tarafında meraklı gözlerle kendisine bakan küçük kızı daha iyi görüyormuş şimdi. Kıvır kıvır saçları, güler yüzü ve sırtında çantasıyla küçük kız canlı bir sesle konuşmuş:
    “Merhaba!”
    “M-merhaba, sen kimsin?”
    Küçük kız sırt çantasını önüne alıp dikkatlice bir şeyler aramaya koyulmuş. Aradığı şeyi bulunca “hah!” demiş ve çantadan yırtık bir kağıt çıkarımış.
    “Ben hayalci çocukların masal ürünü dağıtırım. İşte kartım.” Diye uzatmış yırtık kağıdı dikkatlice. Kağıtta yeşil bir pastel kalemle ve yazmayı yeni öğrenmiş bir elin yazısıyla “Öteberil” yazıyormuş:
    “Peki, ne yapıyorsun ki sen?”
    “Masal ürünü dağıtırım. İstersen bir prenses, istersen bir kurbağa, istersen de sincap verebilirim kendi kurduğun masal dünyan için. Hatta bak,” demiş ve çantasından bir başka kağıt ve yeşil bir pastel boya çıkarmış. Kağıda pastel boya ile bir şeyler karaladıktan sonra kağıdı buruşturmuş. Haylaz oğlan hiç gözünü kırpmadan, dikkat kesilmiş izliyormuş küçük kızı. Elinde buruşturup top ettiği kağıdı arkasına doğru fırlatmış ve haylaz oğlana bakmış gülerek:
    “Mesela şimdi sana bir masal ürünü yaptım, artık o senin masallarında istediğin kadar durabilir.” Demiş. Haylaz oğlan bu işten hiçbir şey anlamamışken birden penceresine bir sincap zıplayıvermiş ve oğlanın omzuna doğru sıçramış bu sefer. Oğlan çok şaşırmış bu işe, daha biraz önce kağıda bir şeyler karalamışken o kağıt nasıl da birden sincap oluvermişti? Tekrar camdaki küçük kıza dönmüş bir şeyler diyecekken bir de bakmış küçük kız ortada yok! Omzundaki sincap ile kalakalmış ağzı açık, anlamamış bu işi. Fakat sincap her daim oyunlarında arkadaşlık etmiş haylaz oğlana.
    Bu masalı okuduğunuza göre sizler de artık Öteberil’in ne olduğunu anlamışsınızdır. Hayata bir de bu pencereden bakın ve, hayal kurmaktan vazgeçmeyin.
    Continue Reading
    Newer
    Stories

    Başka Yerlerde De Yazıyorum

    blog sözlük

    Hakkımda

    Hakkımda
    Sırt çantama hoşgeldiniz. Bazen birkaç parçayla düşerim yola, bazense fazlasıyla bir şeyler bulunur çantamda. Rengarenk kalemler, mini mini defterler, yara bantları, ağrı kesiciler, parfümler, kitaplar diye gider.. her derde deva.. Böylece çıkarım öteberimle türlü türlü yollara..

    En Sonkiler

    Yazılarım

    • ►  2024 (2)
      • ►  Şubat 2024 (1)
      • ►  Ocak 2024 (1)
    • ►  2023 (4)
      • ►  Haziran 2023 (2)
      • ►  Mart 2023 (1)
      • ►  Ocak 2023 (1)
    • ►  2021 (5)
      • ►  Kasım 2021 (1)
      • ►  Ekim 2021 (2)
      • ►  Nisan 2021 (1)
      • ►  Ocak 2021 (1)
    • ►  2020 (18)
      • ►  Ekim 2020 (1)
      • ►  Eylül 2020 (2)
      • ►  Ağustos 2020 (2)
      • ►  Temmuz 2020 (1)
      • ►  Haziran 2020 (6)
      • ►  Mayıs 2020 (5)
      • ►  Nisan 2020 (1)
    • ►  2018 (4)
      • ►  Eylül 2018 (2)
      • ►  Nisan 2018 (1)
      • ►  Ocak 2018 (1)
    • ▼  2017 (3)
      • ▼  Eylül 2017 (3)
        • KUZEY EGE ADALARI - 2. Kısım: Midilli Adası
        • KUZEY EGE ADALARI - 1. Kısım: Hazırlıklar, heyecanlar
        • Pencereden Gelen

    İzleyicilerim

    Etiketlerim

    • gezilerim (8)
    • meydan okuma (8)
    • içimden gelen (7)
    • işte bunlar hep deneyim (5)
    • merhaba (3)
    • Belçika (2)
    • Brüksel (2)
    • Göç (2)
    • sevdiğim şeyler (2)
    • aftersun (1)
    • minimalizm (1)
    • sağlık (1)

    Neler Okuyorum

    Beril's books

    Şeker Portakalı
    it was amazing
    Şeker Portakalı
    by José Mauro de Vasconcelos
    Amok Koşucusu
    it was amazing
    Amok Koşucusu
    by Stefan Zweig
    Cesur Yeni Dünya
    really liked it
    Cesur Yeni Dünya
    by Aldous Huxley
    Yeni Soyadının Hikâyesi
    really liked it
    Yeni Soyadının Hikâyesi
    by Elena Ferrante
    Böyle Buyurdu Zerdüşt
    liked it
    Böyle Buyurdu Zerdüşt
    by Friedrich Nietzsche, Murat Batmankaya

    goodreads.com

    İletişim Kurmak İsterseniz

    Ad

    E-posta *

    Mesaj *

    Created with by BeautyTemplates

    Back to top