Pages

  • Ana Sayfa
instagram facebook linkedin

ÖTEBERİL

  • Ve yolculuk devam ediyor. 27 Ağustos Pazar sabahı yönümüzü Sakız Adası’na çevirdik. Bu adaya 3 gün ayırdık. Blue Star Ferries ile iki ada arasını aştık. Adalar arasında büyük yolcu gemileri çalışıyor. Karaköy’de demirleyenler gibi. Her bilet sınıfının seyahat edebileceği alanlar ayrılmış durumda ama biz yerimizde pek durmadık elbette. VIP veya değil aradaki farka dikkat etmeden geminin birçok alanında vakit geçirebildik.



    Feribot adaya yanaşırken Gülay’ın yaşadığı şaşkınlığı hala konuşuruz. Kalacağımız otel (Omiros Otel) iskelenin hemen karşısındaydı. Gemiden iner inmez sadece yoldan karşıya geçmemiz yeterli oldu. İskeleye bu kadar yakın bir otelde konaklamanın elbette artıları eksileri var. Gece yarısı limana gemi yanaşıp saatler süren yolcu alma seansları esnasında uykumuzdan olabiliyorduk. Mültecilerin Yunan adalarına sığınıp hayatta kalma çabaları karşısında iskelelerde polis hep nöbetteydi. Bu sahne insanı tedirgin etmiyor değil. 





    Adanın merkezi Chios diye geçiyor. İskelenin adı da böyle. Chios’u yürüyerek gezmek mümkün. Biz adaya iner inmez odamıza yerleşip dolmuşla Chios Limanı’nın çok az güneyindeki Karfas’a geçip burada adına hayran olarak The Boat That Rocked plajına gittik. Geniş sahilde 3-4 işletme var. Bu işletmelerin çoğu yan yana kurulmuş. Biz etrafında başka bir işletme olmayan yere yerleştik. Zaten The Boat That Rocked alanını haritadan bulduğunuzda burada tek bir işletme olduğunu göreceksiniz. Şezlonglarınızın yanında çağrı butonu var, menüden ne isterseniz butonu kullanıyorsunuz ve görevli kişi gelip siparişinizi alıyor. Yunan Adaları'nda şezlong kullanımı konusunda şöyle bir kural var: hiçbir şey yiyip içmeden de kullanabilirsiniz ancak yaklaşık 3-4 Euro gibi bir ücret ödemeniz gerek. Sahilde doğal olarak bir şeyler tüketiyorsunuz, o yüzden sorun yaratan bir durum değil bu. Kendi ülkemizde oldukça yüksek fiyatlar istendiğini düşünürsek.
     
    Eh deniz de acıktırıyor gelsin patates kızartmaları Mythos biralar. Burada yaklaşık 3 saat geçirip son dolmuşla ada merkezine döndük. Evet, dolmuşlar çok erken bitiyor. Mesela son dolmuş akşama doğru saat 4-5 civarında sona erebiliyor. 


    Chios'a dönüp akşam yemeğimizi yemek için bloglardan bakıp kaydettiğim birkaç yere gidelim dedik ancak menüleri cazip gelmeyince, ilginin yüksek olduğu ve TripAdvisor gibi sitelerde yüksek puan alan bir restorana oturalım dedik: ToTsikoudo


    Akşam yemeklerinde ağır yememeye dikkat ettik. Birkaç soğuk tabağı, salata, peynir ve yanında içkiyle oldukça doyurucu. Bu tavsiyeden şaşmayın :) Bu restoranda da sahanda karides, Grek salata (bizcesi şevketi bostan olabilir mi, Gülay öyle diyor), kızarmış peynir söyledik. Menüde oldukça dolu bir tabakta gösterilen karidesler bizi üzdü. Türkiye'de gelenlerden de kötüydü diyebilirim. Kırmızı şaraba heveslendik ama o da hayal kırıklığı yarattı. Aklımızda kalan bir tadı olmadı. Bu da son hadi, kızarmış kabak söylemiştik, o da çok geç gelince almadık.



    Chios'ta bir kahvehane var. Bildiğiniz kahvehanelerden değil ama. Burada isteyen oturup çayını kahvesini içiyor, tostunu yiyor, dileyen tavlasını oynuyor arkadaşlarıyla. Kahvehane dememin sebebi hep yaşlı amcaların gruplar şeklinde yol üzerindeki masalarda oturup çılgınlarca tavla oynaması :) Kahvehane yani :)



    Kahvehanenin içinden geçip arka sokağa çıktığınız noktayı ise otobüs durağı yapmışlar. İçeride otobüs biletleri satılıyor. Tarife bilgisine ulaşabiliyorsunuz. 



    Akşamları iki tavla atmadan, bu kahvehanede oturmadan odamıza gidemezdik ki :) 


    Aşağıda yenilen pehlivanı görüyorsunuz. Nasıl da mutlu, hayata hep gülen gözlerle bakıyor.


       

    Ertesi gün istikamet elbette Mesta ve Pirgi köyleriydi. Daha çok köye uğrayan paket turlar da var ama biz kendi tur planımızı yapıp, sakin bir gün geçirmek istemiştik. 2 köyü zaman kısıtı olmadan keyfini ala ala gördük. 
    Birçok blogda okuyabileceğiniz gibi Mesta mini mini evlerden, daracık sokakçıklardan oluşan renkli bir köy. Görmenizi öneririm diyip birkaç kare bırakıyorum buraya.

    Mesta'dan sonra Pirgi'ye geçtik. Bu köy Ortaçağ'dan kalan, evlerin dış yüzeylerin geometrik desenlerle süslenmiş olduğu bir köy. Mesta'dan Pirgi'ye geçmek kolay. Biz gezimizin hiçbir noktasında araç kiralamadık. Toplu taşıma ile oldukça rahat ulaşım sağlanabiliyor. Tabi 1 gün içine sıkışık plan yapmazsanız. 


    Gün henüz bitmemişti. Mavra Volia plajına gitmeliydik. Yine dolmuşla (tabi saatleri var, buna dikkat etmek lazım) ulaştık. Sahildeki volkanik taşlar simsiyah ve neredeyse bir yumruk büyüklüğünde ve yassı. Black stone olarak anılıyormuş. Taşlar sıcacık olduğundan doğal spanızı kendiniz uygulayabilirsiniz :) Taşlar denize girerken biraz zorluk çıkardı diyebilirim. Ayağınızın altında kolayca kayabiliyor. Gülaycığım da ayaklarını soktu suya, doğal terapi. 


    Mavra Volia küçük bir koy. Sahil kalabalık değil ve su sıcacıktı. Etrafta kurulu bir tesis yok. Biz yanımızda biralarımızı hiç eksik etmedik. Önemli uyarı! :) Bu koyu çok sevdik çok.  





    Adadaki son günümüzde Lithi'ye gittik. Lithi Sakız adasının en batı ucunda kalıyor. Çok övülen bir yer sahili var diye yola çıktık. Chios merkezinden Lithi'ye ulaşmak çabuk olamıyor maalesef. Yol 1 saate yakın sürdü. Belki daha uzun bile olabilir. Sakız ağaçlarının arasından döne döne ilerliyor yol. Virajlar da var. Sakız ağaçlarının olduğu tepelerde 1 yıl öncesinde büyük bir yangın çıkmış ve ağaçlar hep küle dönmüş. Tabi kurtarılış sakız ağaçları da var. 





    Bir de şu detayı vermeliyim, yol kenarında sürekli büyüklü küçüklü kutular görmeye başladık. İçlerinde mum veya kandiller, fotoğraflar ve birtakım eşyalar olan, üzerinde haç bulunan kutular. Gülay'dan öğrendim ki bu kutuların (yani minyatür kiliseler gibi)  konduğu noktada o eşyaların sahipleri trafik kazası geçirip hayatlarını kaybetmiş. Diğer sürücülere hız yapmamaları gerektiği bu kutularla hatırlatılıyormuş. Bu bilgi beni en çok etkileyen şey oldu. Tüm yol boyunca bu kutuları görmeye çalıştım. 




    Lithi'de yaklaşık 3 saat geçirdik. Kumsalın kumu innncecik. Aslında o kadar da abartıldığı kadar yok. Tamam kum innncecik ama ayağıma yapışıyor gitmiyor. 





      

    Deniz de çok sığ bir deniz. Git git aynı yerdeyim :)


    Yemek yediğimiz restoran oldukça başarılıydı. Zaten Lithi'ye gittiğinizde yanyana 2-3 restoran göreceksiniz. Mavi masa ve sandalyeli olan restoranı öneriyorum :) Sakız Adası'nın en soğuk en buz gibi birasını içtik burada. 


     

    Yemeğimizi yedikten sonra Chios merkeze döndük ve sakızlı reçellerimizi fıstıklı reçellerimizi aldık. Fıstıklı reçel efsane bir şey. Keşke daha çok kavanoz satın alsaydık.


    Adadan sakız ürünü, reçel vs alacaksanız hep aşağıdaki yeri öneriyorlardı bloglarda. Girdiğimizde oldukça kalabalıktı. İçeriyi görüp çıktık diyebilirim.


    Geceleri odamıza dönerken büfe veya marketten her çeşit Yunan birası aldık. Zaten oldukça ucuz burada biraz, 0.60 Cent'e de bulabiliyorsunuz, 1.5 Euro'ya da. Hepsinden tadın mutlaka. Hepsinden tadın mutlaka. 


       

    Bu da bir sabah kahvaltımız. Türk kahvaltısını özlediğimiz doğru. Çay bardakları bile rakı kadehi :)



     

    Ve 3. günün sonu. Otelimizden ayrılıyoruz. Otelin öyle sevimli öyle güler yüzlü bir işletmecisi var ki, otelin daha da iyileştirilebilecek veya yenilenebilecek yerlerini görmezden gelebiliyorsun. Kaldı ki oldukça uygun konumda ve temiz bir otel yeter de artar bile. Hoşçakal güler yüzlü George (Yorgo yani). 

    Continue Reading
    Newer
    Stories
    Older
    Stories

    Başka Yerlerde De Yazıyorum

    blog sözlük

    Hakkımda

    Hakkımda
    Sırt çantama hoşgeldiniz. Bazen birkaç parçayla düşerim yola, bazense fazlasıyla bir şeyler bulunur çantamda. Rengarenk kalemler, mini mini defterler, yara bantları, ağrı kesiciler, parfümler, kitaplar diye gider.. her derde deva.. Böylece çıkarım öteberimle türlü türlü yollara..

    En Sonkiler

    Yazılarım

    • ►  2024 (2)
      • ►  Şubat 2024 (1)
      • ►  Ocak 2024 (1)
    • ►  2023 (4)
      • ►  Haziran 2023 (2)
      • ►  Mart 2023 (1)
      • ►  Ocak 2023 (1)
    • ►  2021 (5)
      • ►  Kasım 2021 (1)
      • ►  Ekim 2021 (2)
      • ►  Nisan 2021 (1)
      • ►  Ocak 2021 (1)
    • ►  2020 (18)
      • ►  Ekim 2020 (1)
      • ►  Eylül 2020 (2)
      • ►  Ağustos 2020 (2)
      • ►  Temmuz 2020 (1)
      • ►  Haziran 2020 (6)
      • ►  Mayıs 2020 (5)
      • ►  Nisan 2020 (1)
    • ▼  2018 (4)
      • ►  Eylül 2018 (2)
      • ►  Nisan 2018 (1)
      • ▼  Ocak 2018 (1)
        • KUZEY EGE ADALARI - 3. Kısım: Sakız Adası
    • ►  2017 (3)
      • ►  Eylül 2017 (3)

    İzleyicilerim

    Etiketlerim

    • gezilerim (8)
    • meydan okuma (8)
    • içimden gelen (7)
    • işte bunlar hep deneyim (5)
    • merhaba (3)
    • Belçika (2)
    • Brüksel (2)
    • Göç (2)
    • sevdiğim şeyler (2)
    • aftersun (1)
    • minimalizm (1)
    • sağlık (1)

    Neler Okuyorum

    Beril's books

    Şeker Portakalı
    it was amazing
    Şeker Portakalı
    by José Mauro de Vasconcelos
    Amok Koşucusu
    it was amazing
    Amok Koşucusu
    by Stefan Zweig
    Cesur Yeni Dünya
    really liked it
    Cesur Yeni Dünya
    by Aldous Huxley
    Yeni Soyadının Hikâyesi
    really liked it
    Yeni Soyadının Hikâyesi
    by Elena Ferrante
    Böyle Buyurdu Zerdüşt
    liked it
    Böyle Buyurdu Zerdüşt
    by Friedrich Nietzsche, Murat Batmankaya

    goodreads.com

    İletişim Kurmak İsterseniz

    Ad

    E-posta *

    Mesaj *

    Created with by BeautyTemplates

    Back to top